Sayfalar

19 Mart 2010 Cuma

Evrim Bir Aldatmacadır, Kambriyen Patlaması Bunu Açıkça İlan Eder


Bir kişi, küçük veya büyük herhangi bir hayvan veya bitki grubunu rastgele bir şekilde seçsin. Daha sonra bir kütüphaneye gitsin. Gösterdiği büyük sabır sonucunda yetenekli bir yazarın bu formun evrimsel bir kökeninin bilinmediğine dair ifadesini bulacaktır.(http://www.creationscience.com/onlinebook/ReferencesandNotes24.html)

Evrim teorisinin temeli tümüyle ideolojik bir inanca dayanır. Yaratılış gerçeğine itiraz olarak ortaya atılmıştır ve dünya çapında her ne kadar spekülasyonlarla yaygınlaştırılsa da, zamanla teorinin gerçeklere dayanmadığı, bilimsel delillerle desteklenmediği anlaşılmıştır. İşte bu nedenle Darwinistler, bu ideolojik inancı ayakta tutabilmek, insanlara teorinin doğru olduğu izlenimi verip onları yanıltabilmek için sahtekarlıklara başvururlar. Evrim teorisinin tarihi, sahte fosillerin birbirine yapıştırılıp sergilendiği, dinozor fosillerine tüy eklendiği, tek bir diş fosilinden hayali ara geçiş canlılarının rekonstrüksiyonlarının çizildiği, sahte at serilerinin oluşturulduğu ve sahte embriyo çizimlerinin yapıldığı sayısız sahtekarlık örneği ile doludur.

Ancak Kambriyen patlaması ile ortaya çıkan olağanüstü canlı yaşamı, evrimcilerin her türlü spekülasyonunu ve sahtekarlığını ortadan kaldıracak kadar büyük bir olaydır. Tüm deliller öylesine belirgin, öylesine fazla sayıda ve öylesine mükemmel haldedir ki, evrimcilerin bu gerçeği örtbas edebilecekleri, fosil kayıtlarındaki eksiklikleri delil gösterebilecekleri bir durum oluşamamaktadır. Kambriyen patlamasına uzun yıllardır açıklama getirmeye çalışan ve bu uğurda Hox genleri gibi başarısız bir teori ortaya atan evrimci James Valentine ve Douglas Erwin, bunu açıklıkla itiraf etmişlerdir:

Şu anda elimizde bulunan Kambriyen kayalıkları (elimizde oldukça fazla vardır), aynı zaman aralığındaki benzer tortul bölgeler kadar tamamlanmış durumdadır. Patlama gerçektir. Bu, fosil kayıtlarındaki eksiklerle örtülemeyecek kadar büyüktür. (Jonathan Wells, Icons of Evolution (Science or Myth, Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong?), Regnery Publishing, 2000, s. 44)

Aslında, canlıların evrim geçirmemiş olduklarının evrimciler de farkındadırlar. Dolayısıyla sahte bir teoriyi ayakta tutabilmek için insanlara sahte deliller sunmaları, insanları aldatmaları gerekmektedir. Bunu o kadar yaygın şekilde yaparlar ki, evrimi yalanlayan her yeni bulgunun etkisini, sahte delillerle ortadan kaldırmaya çalışırlar. Ancak Kambriyen patlamasına benzer olağanüstü gerçekler karşısında bocalarlar ve bu konuda aldatmaya dayalı sahte deliller, gerçek dışı iddialar bile öne süremezler.


Kambriyen Gerçeği Darwinizm'in Dogmatizmini Yeniden Gözler Önüne Sermiştir

Kambriyen patlaması, Darwinizm'e olan bağlılığı ile bilinen Scientific American dergisinde yayınlanmış bir makalede, "evrim biyolojisinin en derin paradoksu" olarak nitelendirilmiştir. (Jonathan Wells, Icons of Evolution (Science or Myth, Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong?), Regnery Publishing, 2000, s. 44) Kambriyen patlaması, evrimcilerin bakış açılarını oturttukları temel varsayımların tümünü geçersiz kılmıştır. (Basitten komplekse gelişim, ara-form iddiası, önce türlerin çeşitleneceği iddiası ve mekanizmalarla ilgili varsayım vs.). Diğer yandan Darwinistler teorilerini bir dogma, doğanın bir kanunu olarak benimsemişlerdir. Bu körü körüne inançları sebebiyle kanıtlarla teorinin çeliştiği yerde teoriyi değil, daima kanıtları sorgulamayı alışkanlık haline getirmişlerdir.

Körü kürüne benimsedikleri evrim teorisi, dünya görüşlerini öylesine ele geçirmiştir ki, bu düşünceyle ilgili en küçük şüphe duygusuna kapılmaları dahi neredeyse imkansız olmaktadır. Durum öylesine vahimdir ki, Darwinizm hakkında şüpheyle baktıkları tek şey, Darwinist teoriye şüpheyle bakanlardır!

Bilim tarihçisi Margorie Grene, Darwinistlerin bu kapalı zihin yapısını şöyle ifade etmiştir:

Darwinizm, bir bilim dinidir ve insanların zihnini ele geçirmektedir... Değiştirilmiş ama karakteristik olarak hala Darwinci olan teori, yandaşlarınca dinsel bir ihtirasla vaaz edilen bir Ortodoksluk haline gelmiştir ve teorinin yandaşları görüşlerinden, sadece bilimsel inançta ermiş olmayan, birkaç bozguncunun şüphe duyduğunu düşünmektedirler. (M. Grene, Encounter, Kasım 1959, s. 48-50)

İşte Darwinistler, Kambriyen patlaması gibi tüm yönleriyle evrimin anti-tezini haykıran bir olayı ele alırken dahi bu kapalı zihin yapısını korumakta, körü körüne inançlarını asla sorgulamamaktadırlar. Kambriyen patlaması bilimsel bir gerçektir. Dolayısıyla bunun sonuçlarını kabullenmeyi reddeden bir anlayış, gerçekçilikten tamamen uzak ve dogmatiktir. Bu anlayışın Darwinistleri, bilim dışı davranışlara itmesi de kaçınılmaz olmaktadır.

Kuşkusuz bunların başında Walcott'un kanıtları örtbas edişi gelmektedir. Walcott, akademik açıdan bilgili ve yetenekli bir bilim adamıydı. 27 yıl hizmet ettiği Amerikan Jeoloji Araştırmaları'nın 12 yıl boyunca başkanı olarak çalışmıştı. Daha sonra Amerika'nın en köklü ve saygın bilimsel kurumlarından Smithsonian Institution'ın tam 20 yıl boyunca yöneticiliğini yürütmüştü. Üstelik Ulusal Bilimler Akademisi'nin başkanlığına kadar yükselmişti. Bu kariyeri onu Amerikan tarihinin en önemli bilimsel simalarından biri yapıyordu.

Ama tüm bilgi ve tecrübesine rağmen, Burgess Shale'deki fosillere karşı eşi güç bulunur bir körlük sergilemişti. Birçok Burgess Shale canlısı bilim için, yepyeni filumların varlığını haber veriyordu. Bunları yeni filumlarda ele almak, bilinen filumlara başkalarını eklemenin gerektiği, gün gibi ortadaydı. Ama Walcott, paleontologlar tarafından "yaşam tarihinde en göze çarpan ve kafa karıştıran olay" (Stephen Jay Gould, "The Evolution of Life on Earth", Scientific American, vol 271, Ekim 1994, s.89) olarak anılan Kambriyen patlamasını görmezden geldi. Yeni filumlar isimlendirmek yerine, fosilleri var olan filumların kalıbına uydurmaya çalıştı. Bu son derece yüzeysel, bir o kadar da zorlama bir yorumdu. Paleontoloji dünyası, Walcott'un yorumlarının ne denli çürük ve çarpık olduğunu, Morris ve ekibinin çalışmalarının yanı sıra, Harvard Üniversitesi'nden paleontolog Stephen J. Gould'un ödüllü kitabı Wonderful Life (Harika Yaşam - 1989) sayesinde anladı. Walcott'un not ve fotoğraflarını birer birer inceleyen Gould, bu kitabında onu yoğun olarak eleştirdi. Burgess Shale'deki olağanüstü duruma karşı Darwinist ön yargıları sebebiyle körleştiğini yazdı. Walcott, Darwinist senaryoya saplantılı bağlılığı sebebiyle gözünün önündeki gerçekleri değil, zihninde yaşattığı hikayeyi anlatmıştı.

Aslında Walcott sadece bir başlangıçtı. Günümüz evrimci bilim adamları da Kambriyen patlaması karşısında gösterdikleri performansla bu bilimsellikten uzak tutumu sürdürdüler. Darwinistlerin bu dogmatizmi, Kambriyen patlamasının süresini sadece beş milyon yıla indirgeyen zirkon tarihlendirmeleri karşısında bile değişmemişti.

Darwinistler akıl, bilim ve mantığın gerektirdiği çok kolay bir şeyi, bu çok güçlü kanıtları takip edip sonuçlarını kabullenme işini başaramamaktadırlar. Konu kendi dünya görüşleri olunca bilimsel şüpheciliği hemen bir yana bırakmaktadırlar.

"Bilimde şüphecilik esastır" mantığı, bilimsel ilerlemenin ancak şüphecilik üzerine gerçekleşebileceği üzerine kurulmuş bir felsefedir. Eğer bilimde şüphecilik esassa, Darwinistlerin, tesadüflerin her şeyi meydana getirdiğine inandıkları gibi, her şeyi Allah'ın yarattığına da ihtimal vermeleri gerekir. Madem bilimde şüphecilik gerekiyor, bu durumda canlı varlıkları Allah'ın yarattığına %50 ihtimal vermeleri gerekir. Ama ısrarla bundan kaçındıkları görülmektedir. Darwinistler Kambriyen patlamasıyla ilgili evrimsel kökenleri en baştan varsaymaktadırlar çünkü özel yaratılış ihtimalini en baştan reddetmektedirler. Ve bunca araştırma ve zahmet sonucunda, Kambriyen patlaması hakkında edinilen bilgilerin ortaya koyduğu yaratılış gerçeği sonucunu, ısrarla gözardı etmektedirler. Bilim onlara "açıklama" verdiği halde onlar, "görmezlikten gelmeyi" tercih etmektedirler. Tüm bunlar Darwinizm'in, ne denli körü körüne bir inanç olduğunun bir göstergesidir.

Kambriyen Canlıları Birer Yaratılış Harikasıdır

Şimdiye kadar Kambriyen ile ilgili olarak anlatılanlar şunu açıkça göstermektedir: Canlılar, Kambriyen kayalıklarında, bundan yaklaşık 530 milyon yıl önce, hiçbir ataları olmadan, hiçbir şekilde birbirlerinden evrimleşmeden, oldukları halleriyle aniden ve kusursuzca var olmuşlardır. İsveçli bilim adamı Dr. Jan Bergstrom'un belirttiği gibi, "Kambriyen geçişi bir evrim değil, bir devrimdir." (Duane T. Gish, Evolution: The Fossils Still Say No!, Institude of Creation Research, California, 1985, s. 59)

Bunun gösterdiği gerçek şudur: Bundan 530 milyon yıl önce, yeryüzünde bir yaratılış mucizesi sergilenmiştir. Birbirinden farklı 50 filumun içerdiği birbirinden farklı binlerce türün sayısız bireyi, gözleri, sinir sistemleri, solungaçları, avlarına ulaşabilecekleri uzantıları, yürüyecek ayakları, muhteşem kabukları ve bunun gibi yüzlerce özellikleriyle birlikte yoktan var edilmişlerdir. Bu canlıların yapıları, kusursuz birer yaratılış harikasıdır, olağanüstü detayların milyonlarca yıl önce sergilendiği benzersiz bir sanat eseridir. Bu eserin sahibi, Yüce Allah'tır. O bir şeyi dilediği an, onun için emri yalnızca "Ol" demesidir. İşte evrimcilerin yıllardır yanıldıkları ve anlamak istemedikleri gerçek budur. Bu gerçeğin farkına varamadıkça, olmayan ara geçiş formlarını aramaya devam edecek, sahtekarlıklarla insanları aldatmayı sürdürecek ve boş bir hayalin peşinden koşmak için tüm ömürlerini harcayacaklardır.

Yeryüzünde tüm canlılarda hakim olan mükemmelliğin, bundan 530 milyon yıl önce, kusursuz bir şekilde aniden ortaya çıkması, Allah'ın bir mucizesidir. Kambriyen patlaması, öylesine büyük, öylesine şaşırtıcı ve olağanüstü bir olaydır ki, evrimciler istedikleri kadar açıklama getirmeye çalışsınlar, anlamak için aradan yüzlerce yılın geçmesini beklesinler, yıllarca araştırma yapsınlar, burada sergilenmiş olan yaratılış gerçeğini görmemekte ısrar ettikçe, hiçbir sonuç alamayacaklardır. Milyonlarca yıl önce sergilenmiş olan bu büyük olay karşısında evrimcilerin çaresizliğini, İsveçli evrimci paleontolog Stefan Bengtson şu şekilde ifade eder:

Eğer yaşamın tarihinde insanın oluşumu hikayesine benzeyen herhangi bir olay varsa, bu da çok hücreli organizmaların (...) baş aktörler olarak ortaya çıktığı deniz yaşamının ani çeşitliliğidir. Darwin için kafa karıştırıcı (ve utandırıcı)dır ki, bu olay bizleri hala şaşırtmakta ve kendi kendine kopyalanma ve çok hücreli canlıların kökeninin keşfedilmesiyle eşit seviyede büyük bir biyolojik devrim olarak durmaktadır. Hayvan filumları, kendi soylarının en modern özellikleriyle, Prekambriyen sislerinin içinden aniden ortaya çıkmıştır. (Duane T. Gish, Evolution: The Fossils Still Say No!, Institude of Creation Research, California, 1985, s. 60)

Harvard Üniversitesi'nden evrimci paleontolog Dr. George Gaylord Simpson'un "yaşam tarihinin en büyük gizemi" (Luther Sunderland, Darwin's Enigma, "Ebbing the Tide of Naturalism", Master Books, 2002, s. 53) olarak tanımladığı Kambriyen patlaması, aslında Allah'ın yüceliğini, büyüklüğünü, eşsiz yaratma sanatını sergileyen örneklerden yalnızca biridir. Evreni, galaksileri, bunların olağanüstü dengelerini, Dünya üzerinde yaşamı, bildiğimiz veya bilmediğimiz birbirinden çeşitli canlıları, bunların yaşam şekillerini, insanı, yaşamış ve yaşayan her insanın kaderini, her birinin sahip olduğu tek bir DNA'da görev alan tek bir enzimi, yeryüzündeki milyarlarca ağaçtan sadece bir tanesinin üzerinden düşen tek bir yaprağı, bu yaprağın üzerindeki tek bir mikroorganizmayı, bu mikroorganizmanın fotosentez yapan organellerini yaratan, bunların tümünü bilen, bunları her an kontrolü altında tutan Allah'tır. Bütün bunları durmaksızın yaratan, gizliyi, gizlinin gizlisini bilen Yüce Allah için, kuşkusuz dilediği bir zamanda, tek bir an içinde birbirinden çeşitli sayısız canlıyı yaratmak çok kolaydır.

Kambriyen patlaması, evrimcilerin beklenmedik bir zamanda beklenmedik bir şekilde karşılaştıkları biyolojik bir patlama olması nedeniyle "en büyük gizem" olarak nitelendirilmektedir. Oysa aslında evrimciler için yeryüzüne şu anda hakim olan, benzersiz, kusursuz, olağanüstü derecede kompleks ve hayranlık uyandırıcı bir yaşamın varlığı, gizemlerin en büyüğüdür. Evrimciler, sanki şu anda var olan müthiş canlı çeşitliliğini açıklayabilmişler gibi, Kambriyen patlamasını en büyük sorunlarıymış gibi göstermeye çalışırlar. Kambriyen patlaması, gerçekten de bir evrimci için açıklanması imkansız büyük bir sorun, büyük bir sırdır. Ama onlar için asıl büyük sorun, kendi bedenlerine her baktıklarında, bir canlıyı her incelediklerinde, tek bir hücrenin sahip olduğu komplekslikle ilgili aldıkları her yeni bilgide, sürekli olarak artmaktadır.