
Kambriyen kayalıkları, araştırıldıkları süre boyunca sürekli olarak yeni yapıların özelliklerini sundular. Bildiğimiz canlı çeşitliliğini zenginleştiren ve "ortak ata" gibi dayanaksız iddiaları tümüyle ortadan kaldıran önemli örnekler ortaya koydular. Kambriyen canlılarının nasıl ortaya çıktıklarına dair açıklama arayan evrimciler için, görünümleri ve yaşam şekilleri daha önceden hiçbir şekilde bilinmeyen bu canlıların varlığı çok büyük bir zorluk olarak karşılarına çıktı.
Bu çeşitliliğin sınırlarını, evrimci John Maynard Smith kitabında şu şekilde açıklamıştır:
Burgess Shale fosilleri yaklaşık 50 yıldır biliniyordu. Ama son zamanlarda tekrar incelendiler. Kambriyen devrinde çok çeşitli formların bulunduğu ve bunların bazılarının günümüzde var olan her şeyden farklı olarak tamamen temel vücut yapıları ile birbirlerinden ayrıldıkları, bugün açık bir gerçektir. Aynı zamanda, şu anda var olan tüm yapılar, küçük istisnalar dışında Kambriyen'de tam olarak bulunmaktadır. (John Maynard Smith, The Evolution, Cambridge University Press, 2000, s.19)
American Museum of Natural History (Amerikan Doğa Tarihi Müzesi) paleontologlarından evrimci Niles Eldredge ise, bu mükemmel çeşitliliği şu sözlerle ifade etmiş ve olayın olağanüstülüğünü itiraf etmek zorunda kalmıştır:
(Ediacaran döneminden) Sonra patlama gibi bir şey meydana geliyor. Yaklaşık altı yüz milyon yıl önce başlıyor ve on ila on beş milyon yıl boyunca devam ediyor. Günümüz denizlerinde hala varlıklarını koruyan hayvanların en önemli türlerinin ilk bilinen temsilcileri, ani bir şekilde ortaya çıkıyorlar. Bu daha çok, kayalardan alınan kayıtlarda grafiksel olarak ortaya çıkan süresi uzamış bir olaydır: Dünya'nın her yerinde, aşağı yukarı aynı zamanda, kayaların kalın sıralarında, kolaylıkla tespit edilebilen fosillerin, kabuklu omurgasızların, mükemmel çeşitlerinin bulunduğu tortullarla sarılmış bir şekilde. Bunlar; trilobitler, brachiopod'lar (duyargalarına yakın kabukları bulunan omurgasız), yumuşakçalar. Modern okyanuslarda gördüğümüz sert kabuklu omurgasızların tüm tipik formları... altı yüz milyon yıl önceki denizlerde bulunuyorlardı.
Eldredge, bunun evrime bir delil getirmektense, yaratılış lehinde bir keşif olduğunu belirttikten sonra sözlerine şöyle devam eder:
Gerçekten de, jeologların, Kambriyen döneminin başı olarak niteledikleri çok çeşitli, çok iyi korunmuş haldeki fosil türlerinin aniden ortaya çıkışları, etkileyici entelektüel bir meydan okumadır. (Duane T. Gish, Evolution: The Fossils Still Say No!, Institude of Creation Research, California, 1985, s. 66)
18 Ekim 1997 tarihli New Scientist dergisindeki yazısında Bob Holmes da Kambriyen gerçeğini şu şekilde tasvir etmiştir:
Camdan gökdelenler, gotik katedraller, Kral George dönemi teraslar, Şinto ibadethaneleri, Victoria tarzı tren istasyonları, Bauhaus'lar, eskimo evleri, Tudor dönemi modelleri... Bütün bu insan hünerleri olan mimari tarzların, 15. yüzyılın ortalarında 35 yıllık bir zaman içinde tasarlandıklarını hayal edin. Günümüz tarihçilerinin, engin yaratıcılık penceresini neyin başardığını anlayabilmek için nasıl büyük bir heves içinde birbirlerini ezip geçtiklerini düşünün. Bu, genel anlamda paleontologların Kambriyen patlaması ile ilgili olarak hissettikleri şeydir.
Sadece 35 milyon yıl içinde, evrim için bir göz kırpması kadar sayılacak bir zamanda, hayvan yaşamı, gezegenin daha önce gördüğü ve ondan beri görebileceği her şeyi gölgede bırakan bir keşfin meydana geldiği patlama ile ortaya çıkmıştır. (http://www.newscientist.com/article.ns?id=mg15621045.100)
"Gezegenin görüp görebileceği keşif" tanımlaması gerçekten de Kambriyen patlaması için oldukça uygundur. Çünkü yeryüzündeki en kompleks varlık alemi olan "canlı dünyası", bu kompleksliğin sayısız özelliğini bir sanat eseri şeklinde sergileyerek aniden ortaya çıkmıştır. Kambriyen patlaması, hiçbir canlının (bazı bakteriler ve diğer tek hücreliler dışında) var olmadığı bir zamanda her şeyin aniden ortaya çıktığı bir andır. Ve ortaya çıkan eserler, kuşkusuz tarihi binalarla, dev gökdelenlerle kıyaslanmayacak kadar olağanüstüdür. Bu olağanüstü çeşitlilik elbette Darwinistlerin iddia ettiği gibi şuursuz tesadüflerin ürünü değildir. Bunların her biri Allah'ın kusursuz yaratışının örnekleridir.