
Teknik anlamda sinyallerin beyinde yorumlandığı doğrudur. Materyalistler buradan yola çıkarak, bir beynin içindeki nöronlardan ibaret olduğumuzu ve yaşadığımız dünyanın bu nöronların birbirleri ile olan iletişiminin bir sonucu olduğunu iddia ederler. Düşünen, gülen, sevinen, karşısındaki insanı tanıyan, yorum yapabilen varlığın, DNA'yı keşfeden materyalist evrimci fizikçi Francis Crick'in deyimiyle, "bir nöron yığını" olduğunu savunurlar. (http://www.bbc.co.uk/radio4/reith2003/lecture1.shtml) Bir materyalist için insanın nasıl düşündüğü ve algılardan nasıl anlam çıkardığı önemli değildir. Önemli değildir, çünkü bunlar için yapabileceği bir açıklama yoktur. Ona göre her şey, maddesel anlamda incelenmelidir. Oysa bu, insanları Allah inancından uzaklaştırmak için ortaya atılmış büyük bir yalandır.
İnsan beyni dünyanın en kompleks yapılarından biridir. Yeni doğmuş bir bebeğin beyni 100 milyar sinir hücresine sahiptir. Bu miktar, bir beynin sahip olabileceği en fazla nöron (sinir hücresi) sayısıdır. İnsan beyninde nöron sayısı hiçbir zaman artmaz, zaman ilerledikçe sadece azalır. Nöronlar sinir sisteminin en temel ve işlevsel yapı birimleridir. Her nöron diğer nöronlarla binden on bine kadar bağlantı yapar. Bunların birleştiği noktalara ise sinaps adı verilir. Bu noktalar, bilgi alışverişinin yapıldığı yerlerdir. Profesör Ramachandran'a göre; "beyin aktivitesinin muhtemel permütasyonları ve kombinasyonları, yeryüzünün başlangıcındaki bilinen tüm parçacıkların sayısını geçmektedir." (V. S. Ramachandran, A Brief Tour of Human Consciousness, PI Publishing, 2004, s. 2-3)
Beyindeki bir sinir hücresi, hücrenin metabolizmasını sürdürmesi, proteinleri sindirmesi ve hücrelerdeki işlemlerin yapılabilmesi için gereken tüm yardımcılara sahiptir.
Bir nörondan sayısız dallara ayrılmış dokungaçlar çıkar. Bunlara dentrit adı verilir. Dentritlerin yaşamdaki en büyük işlevleri diğer nöronlardan gelen elektromanyetik mesajları almak ve mesajları, bunların ait olduğu hücrelere götürmektir. Dentritler, hücreden ayrıldıkları noktada nispeten kalındırlar ama daha sonra düzinelerce hatta yüzlerce dala ayrılırlar. Çok daha incelirler ve her defasında daha da incelirler. Dentritlerin sayısı, hücrenin fonksiyonuna bağlı olarak değişir.
Nörondan ayrılan bir başka uzantı daha vardır. Buna akson adı verilir. Bunun görevi, diğer nöronlara bilgi taşımaktır. Bu bilgi, elektrik akımı şeklinde olur. Beyinde, özellikle nörokimyasallar için saklama depoları bulunmaktadır. Bu keseler, mesajları devredeki bir sonraki hücreye taşımak için kimyasallar salgılarlar. Bu yolla nöronlar, bilgiyi, aksonları vasıtasıyla bir sonraki nörona taşırlar. Bir başka deyişle bir başka nörondan iletilen bilgiyi dentritler alır, aksonlar ise diğer nöronlara iletirler. Aksonlar bir metre kadar uzayabilirler veya milimetrenin onda birine kadar küçük olabilirler.
Tam olarak ne kadar farklı tipte nöronun beyinde bulunduğu yanıtlanamamış bir sorudur, yapılan tahminler 50 farklı nöronun bulunduğunu belirtmektedir. (Jeffrey M. Schwartz, Sharon Begley, The Mind and The Brain "Neuroplasticity and the Power of Mental Force", Regan Books, 2003, s. 103-104) Şekillerindeki, büyüklüklerindeki, bağlantı tiplerindeki ve nörokimyasal içeriklerindeki farklılıklara rağmen, bütün nöronlar neredeyse aynı şekilde bilgi taşırlar. Birbirleriyle elektrokimyasal bir dille konuşurlar. Bir nörondan çıkan ve diğeri tarafından alınan bilgi, pozitif yüklü atomlar veya iyonlar tarafından meydana getirilen elektrik sinyalleri şeklinde alınırlar. Bunlar özellikle pozitif yüklü sodyum ve potasyum iyonları ve negatif yüklü klorid iyonlarıdır. (Jeffrey M. Schwartz, Sharon Begley, The Mind and The Brain "Neuroplasticity and the Power of Mental Force", Regan Books, 2003, s. 103-104) 100 milyar nöronun tamamı, birkaç binden 100 bine kadar farklı nöronla bağlantı kurar. Genel bir hesaplama ile yetişkin bir insanın beyninin 100 trilyon sinaps (bağlantı noktası) meydana getirdiği söylenebilir. (Jeffrey M. Schwartz, Sharon Begley, The Mind and The Brain "Neuroplasticity and the Power of Mental Force", Regan Books, 2003, s. 110-111)
Craig Hamilton, bu konuyu şöyle açıklar:
Şimdiye dek geliştirilmiş en kompleks şebeke hangisidir? Eğer İnternet olduğunu düşünüyorsanız bir tahminde daha bulunun. Yüz milyar nörondan meydana gelen elektrokimyasal matris sayesinde insan beyni internetin sadece güzel bir örümcek ağı gibi görünmesini sağlıyor. Her bir nöronun, 50.000 diğer nöronla bağlantısı olduğu düşünülürse, bu da toplamda yüz trilyon bağlantı anlamına geliyor.(Craig Hamilton, What is Enlightenment?, sayı 29, Haziran-Ağustos 2005, s. 79)
Bir nörondaki bilgiyi ileten aksonun, bir başka nöronun dendritine ulaştığı noktada meydana gelen boşluk, yani sinaps, bir santimetrenin milyonda biri kadardır. (Jeffrey M. Schwartz, Sharon Begley, The Mind and The Brain "Neuroplasticity and the Power of Mental Force", Regan Books, 2003, s. 105)Dolayısıyla, akson ve dendritler birbirlerine dokunmazlar. Bağlantıları saniyenin binde birinde gerçekleşir. Bazı nöronlar birkaç dendrit şeklinde filizlenirler. Diğerleri ise, neredeyse bir orman oluşturacak kadar çok dendrite sahiptir. Eğer bir insan, beyninde gerçekleşen bağlantıları saymaya kalkışırsa, her birini bir saniyede saymak koşuluyla, tamamını sayıp bitirmesi 3 milyon yılını alacaktır. Bu, yaklaşık 42.000 insan nesli demektir. (Diane Ackerman, An Alchemy Of Mind "The Marvel and Mystery of Mind", Scribner Books, 2005, s. 37-38) The New Yorker gazetesi yazarlarından Cornell Üniversitesi'nden Diane Ackerman, An Alchemy of Mind (Zihnin Simyası) adlı kitabında, bu kompleks sistemle ilgili şu sayısal detayları vermiştir:
Ne kadar imkansız gözükse de evrendeki yıldızların sayısı kadar çok beyin hücresi bağlantısına sahibiz. En azından bize görünen evreni kastediyorum, çünkü ölçülebilir evrenin %96'sı bizim için görünmezdir. Sadece bir saniye için uzayın sonsuzluğunu gözünüzde canlandırın... Daha sonra bir beynin içindeki mikroskobik hareketliliği düşünün. Tipik bir beyin 100 milyar nöron barındırır ve vücudun oksijeninin çeyrek miktarını yakar. Sadece yaklaşık 1.5 kg gelmesine rağmen vücudun kalorilerinin büyük bir bölümünü tüketir. 10 watt'lık bir ampul oranında elektrik enerjisi kullanmaktadır. Beynin tek bir kum tanesinden daha büyük olmayan tek bir noktasında 100.000 nöron, yaklaşık bir milyar sinaps ile çalışarak işlerini yapar. Sadece beyin kabuğunda (serebral korteks), 30 milyar nöron, her biri 1 inç'in (1 inç = 2.54 cm) milyarda biri kadar büyüklüğündeki 60 trilyon sinapsta buluşur.(Diane Ackerman, An Alchemy Of Mind "The Marvel and Mystery of Mind", Scribner Books, 2005, s. 41)
Verilen bu bilgiye göre, eğer her saniye beyin kabuğunda meydana gelen tek bir sinapsı sayacak olursak, bunu saymayı 32 senede bitiremeyiz. Eğer muhtemel nöral devreleri (beyinde kendisine ulaşan sinyalleri çeşitli şekillerde yorumlayan ve değerlendiren merkezler) de dikkate alacak olursak, hiperastronomik bir sayı ile karşılaşırız: 10'un arkasında en az bir milyon sıfır. (Gerald M. Edelman ve Giulio Tontoni, A Universe of Consciousness "How Matter Becomes Imagination", Basic Books, 2000, s. 38)
Bu konuyla ilgili en şaşırtıcı gerçeklerden biri de, olağanüstü rakamlara sahip olan bir insan beyninin, hiçbir zaman bir başkasının beyni ile aynı olmamasıdır. Tek yumurta ikizlerininki bile aynı değildir. Bir başka deyişle bu hayranlık uyandırıcı komplekslikteki sistem, Allah'ın dilemesiyle her insanda ayrı ayrı düzenlenmiş ve farklı bir yapı şeklinde meydana gelmiştir. Ama hala aynı kompleksliği barındırmaktadır. (Gerald M. Edelman ve Giulio Tontoni, A Universe of Consciousness "How Matter Becomes Imagination", Basic Books, 2000, s. 47)
Bilgisayarlar, beynin mükemmel sisteminin taklit edilmesi yoluyla üretilmektedir. Bilgisayar teknolojisinde en büyük firmalardan biri olan IBM'in deneyimli teknoloji uzman? Kerry Bernstein, beynin birçok yönüyle bilgisayar tasarımında taklit edildiğini ancak beyindeki tasarımın aynı kalitede kopyalanmasının var olan hiçbir teknolojiyle mümkün olamayacak kadar mükemmel olduğunu belirtmektedir. Bernstein konuyla ilgili olarak şu açıklamaları yapmaktadır: "Beyinde olağanüstü bir paralellik hakim. Yani tek bir bit bilgi, bir anda tam 100.000 nörona yayılabiliyor. Böylece beyin, bilinen en hızlı bilgisayardan yüz binlerce kat daha hızlı oluyor. Bizim ise bunu elektronikte gerçekleştirebilmemiz mümkün değil." (MSNBC, "Beyin Bilgisayarlara Ders Öğretiyor" başl?ğ?yla verilen 6 Ağustos 2002 tarihli haber) Dolayısıyla, beyin için yapılan bilgisayar benzetmesi son derece basit ve beynin üstün kapasitesi hakkında yeterince delil teşkil etmeyen bir benzetmedir. Rockefeller Üniversitesi Nörobilimler Enstitüsü Başkanı, Nobel Tıp Ödülü Sahibi Gerald M. Edelman bunu şu şekilde açıklamıştır:
Öncelikle, bir seri önceden belirlenmiş sinyale sahip manyetik bilgisayar parçası gibi, dünya, beyne önceden sunulmamıştır. Ama yine de ... beyin öğrenmeye ve hafızaya aracılık eder ve aynı anda vücut fonksiyonlarını düzenler. Sinir sisteminin, görüş, ses vs. gibi farklı sinyalleri algısal kategorizasyonlarını gerçekleştirme ve bunları daha önceden belirlenmiş bir kod olmadan tutarlı sınışara bölme yeteneği kesinlikle özeldir ve bilgisayarla karşılaştırılamaz bile. Bu kategorize etme işleminin nasıl gerçekleştiği henüz tam olarak anlaşılamamıştır... (Gerald M. Edelman ve Giulio Tontoni, A Universe of Consciousness "How Matter Becomes Imagination", Basic Books, 2000, s. 47-48)
Beyindeki sistem, gerçek anlamda mükemmeldir. Ancak burada bahsettiklerimiz, nöronların birbirleri ile etkileşimleri; akson ve dendritlerin kompleks bir sistem dahilinde bilgiyi alıp iletmelerini kapsamaktadır. Peki beyindeki "dış dünya" ve insanı insan yapan özelliklerin kaynağı nerededir? Kör ve şuursuz atomların birleşmesiyle meydana gelen nöronlar ve onların meydana getirdiği beyin, böylesine yüksek bir bilincin kaynağı olabilir mi? Profesör Vilayanur S. Ramachandran, bu konuyla ilgili şunları söylemektedir:
Genel inanış bu olmasına rağmen, zihinsel yaşantımızın tüm zenginliğini – tüm duygularımızın, hislerimizin, düşüncelerimizin, hırslarımızın, sevgimizin, inançlarımızın, hatta her birimizin kendi özel ve kişisel benliğimizin – sadece kafamızın içinde, beynimizin içindeki küçük jöle zerreciklerinin bir aktivitesi olarak düşünmek beni şaşırtmaktan alıkoymamıştır. (V. S. Ramachandran, A Brief Tour of Human Consciousness, 2004, PI Publishing, s. 3)
Bu durum materyalistler için şaşırtıcıdır, çünkü materyalistler, insanı insan yapan tüm unsurları, insanın sevincini, endişelerini, inançlarını, insanın kendi kişisel benliğini beyninin içinde bir yerlerde ararlar. Bir dostunu gördüğünde insanı sevindirenin, bir yavru köpek gördüğünde insanın içini coşturan duygunun, insanın karar verme, inanma, hissetme, duygulanma, sevinme, üzülme gibi hislerinin kaynağının nöronlar olduğunu iddia ederler. Ancak beynin içine girip nöronları inceleyen bilim adamları ve nörologlar, bunların hiçbirinin kaynağını beynin içinde bulamamışlardır. İşte bu yüzden yeni bir tanımlama yapmışlar ve insanı insan yapan unsurların kaynağı "bilinçtir" demişlerdir. Peki bilinç nasıl bir şeydir ve acaba materyalistler tarafından açıklanabilmiş midir?