
İnsan Genomu Projesi çerçevesinde insanlığın gen haritasının çıkarılmasıyla birlikte, bu projenin sonuçları çarpıtılmakta ve bazı evrimci yayınlara malzeme olmaktadır. Söz konusu haberlerde şempanzelerin genlerinin insan genleri ile yüzde 98 benzerlik gösterdiği iddia edilmekte ve bunun evrim teorisinin bir delili olduğu ileri sürülmektedir. Gerçekte ise, bu iddiaların evrim iddialarına hiçbir katkısı bulunmamaktadır, aksine bunlar çarpıtmaya dayalı sahte delillerdir.
Şempanze ile insan genomları %98 benzer olsa bile, bundan "insan %98 şempanzedir" sonucu çıkarmak mantıksızdır. Çünkü insan belli oranlarda genlerini başka birçok canlıyla da paylaşır. Örneğin New Scientist dergisinde aktarılan genetik analizlere göre, nematod solucanları ve insan DNA'larında %75'lik bir benzerlik söz konusudur. (Karen Hopkin, "The Greatest Apes", New Scientist, 15 May 1999, no. 2186, s. 26.) Ancak bu durum insanın %75 solucan olduğunu göstermez ya da arada sadece %25'lik bir fark bulunduğu anlamına gelmez. Bu çıkarımların mantıksızlığını, bazı evrimciler de görmekte ve dile getirmektedirler. Örneğin Profesör Steven Jones, muz ve insan arasında %50 genetik benzerlik bulunduğunun gösterilmesinin, insanın %50 muz olduğu anlamına gelmeyeceğini hatırlatmaktadır. Çünkü iki farklı canlıdaki genler aynı olsa bile, bunların tamamen farklı şekilde çalışabildikleri bilinmektedir. Ayrıca genlerin, bazen birden çok işlevle ilgili olması, bazen de bir işlevin birden çok gen tarafından yönetilmesi, genler arasındaki matematiksel farklılığı çok büyük oranda genişletmektedir.
Öte yandan bazı proteinler üzerinde yapılan analizler de, insanı çok daha farklı canlılara yakın gibi göstermektedir. Cambridge Üniversitesi'ndeki araştırmacıların yaptığı bir çalışmada, kara canlılarının bazı proteinleri karşılaştırılmaktadır. Hayret verici bir şekilde, yaklaşık bütün örneklerde insan ve tavuk, birbirlerine en yakın akraba olarak eşleşmişlerdir. Bir sonraki en yakın akraba ise timsahtır. (New Scientist, cilt 103, 16 Ağustos 1984, s. 19.)
Evrimcilerin "insan ile maymun arasındaki genetik benzerlik" konusunda kullandıkları bir diğer örnek ise, insanda 46, şempanze ve gorillerde ise 48 kromozom bulunmasıdır. Evrimciler, kromozom sayılarının yakınlığını evrimsel bir ilişkinin göstergesi sayarlar. Oysa eğer evrimcilerin kullandığı bu mantık doğru olsaydı, insanın şempanze ile aynı yakınlıkta bir akrabası olması gerekirdi: "Patates". Çünkü patatesin kromozom sayısı goril ve şempanzeninkiyle aynıdır: 48. Diğer taraftan yabani tavşanın kromozom sayısı, insanınki ile aynıdır: 46.(http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_number_of_chromosomes_of_various_organisms) Bu örnekler, genetik benzerlik kavramının evrim teorisine bir delil oluşturmadığını göstermektedir. Çünkü genetik benzerlikler iddia edilen evrim şemalarına uymamakta, aksine bunlara tamamen ters sonuçlar vermektedir.
Darwinist medyanın bu konuda yaptığı şey, bilgileri seçici olarak kullanıp, bunların arasından propaganda malzemesi oluşturmaktır. İnsan ile maymunun ortak bir atadan geldiğini iddia ettikleri için, insan DNA'sı ile maymun DNA'sı arasındaki benzerliği ön plana çıkarmaktadırlar. Halbuki evrimcilerin on yıllardır sürdürdükleri %98 benzerlik propagandasının geçersizliğini gösteren, yine evrimciler tarafından yapılmış bilimsel araştırmalar da bulunmaktadır. Ancak bunlar, çarpıtmaya dayalı benzerlik iddialarının aksine, kasıtlı olarak haber yapılmamaktadır ya da bunlara küçük çaplı yer ayrılmaktadır.
CNN'in web sayfasında 25 Eylül 2002 tarihinde yayınlanan "Humans, chimps more different than thought" (İnsanlar, şempanzeler düşünüldüğünden daha farklı)" başlıklı yazıda bu araştırmanın sonuçları şöyle haber verilmektedir:
Yapılan yeni genetik araştırmaya göre, insanlar ve şempanzeler arasında bir zamanlar inanıldığından çok daha fazla farklılık var. Biyologlar uzun bir süre şempanzelerin ve insanların genlerinin %98.5 benzer olduğunu savundular. Ancak Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nden bir biyolog, bu hafta yayınlanan çalışmada, genleri karşılaştırmak için kullanılan yeni bir yöntemin, insanlar ve maymunların arasındaki genetik benzerliğin yalnızca %95 oranında olduğunu gösterdiğini açıkladı. Bu araştırma, insan DNA zincirindeki 3 milyon baz çiftinden 780.000 tanesini şempanzelerinki ile karşılaştıran bir bilgisayar programına dayanıyordu. Daha önceki araştırmacıların bulduklarından daha fazla birbirine benzemeyen bölüm bulundu ve DNA bazlarının en az %3.9 oranında farklı olduğu sonucuna varıldı. Bu durum onu, türler arasında yaklaşık %5 oranında genetik bir farklılık olduğu sonucuna götürdü...(http://lists.ibiblio.org/pipermail/monkeywire/2002-September/000250.html "Human, Chimps More Different Than thought", The Associated Press, 24 Eylül 2002.)
İngiliz bilim dergisi New Scientist de aynı konuyu 23 Eylül 2002 tarihli internet haberinde "Human-Chimp DNA Difference Trebled" (İnsan-Şempanze Genetik Farkı Üç Katına Çıktı) başlığıyla haber yapmıştır:
İnsan ve şempanze DNA'ları arasında yapılan yeni karşılaştırmalara göre, eskiden düşünüldüğünden daha benzersiziz. Uzun bir süre, en yakın akrabalarımız ile genetik yapımızın 98.5% benzeştiği görüşü savunuldu. Şimdi bunun yanlış olduğu ortaya çıkıyor. Gerçekte, genetik yapımızın %95'den daha az kısmını paylaşıyoruz, şempanzeler ile aramızdaki farklılık, düşünüldüğünden 3 kat daha fazla. (Andy Coghlan, "Human-chimp DNA Difference Trebled", New Scientist, 23 Eylül 2002; http://www.newscientist.com/news/news.jsp?id=ns99992833 )
Sonuç olarak genom projesi, evrim teorisi lehinde hiçbir bulgu ortaya koymamaktadır. Aksine, canlılar arasında DNA ve gen yapılarına dayanılarak, bir "evrimsel hayat ağacı" oluşturulamayacağını ortaya koymuş ve Darwinizm'e büyük bir darbe indirmiştir. Canlıların DNA şifreleri, 19. yüzyıldan beri, insanlara bir gerçek gibi empoze edilen "hayat ağacı"nın bir hurafe olduğunu açıkça göstermektedir.
Darwinizm'e körü körüne bağlılık gösteren kesimlerin asıl amacı, halka bilimsel gelişmeleri aktarmak değil, sadece Darwinizm'i yaygınlaştırabilmektir. Ancak Darwinizm propagandasının tüm dayanakları, birbiri ardınca yaşanan bilimsel bulgularla gün geçtikçe erimektedir. Bu durum karşısında, giderek artan sayıda insan, evrim teorisinin ideolojik nedenlerle sürdürülen bir aldatmaca olduğunun farkına varmakta, yaratılış gerçeği hızla yayılmaktadır.
Bilim Adamları Hala Yetersiz Bilgiye Sahiptir
İnsan genomunun en çarpıcı yönlerinden birisi, dünya çapında bilim adamlarının onlarca senedir üzerinde çalışıyor olmasına rağmen, genetik yapı hakkındaki bilgilerinin hala çok yetersiz oluşudur. İleri laboratuvar teknolojisi ve bilgisayarla analiz yöntemleri sonucunda Celera şirketindeki bilim adamları 26.500 insan genini tespit etmiş ve 13.000 kadarının da yerleşimini tahmini olarak belirlemişlerdir. İnsan Genomu Projesi ise farklı bir yöntem ile toplam 31.778 kadar insan geni olduğu tahmininde bulunmuştur. Bu iki yöntemin üzerinde anlaştığı, insanların 30.000 ila 40.000 arasında gene sahip olduğudur. İnsan genlerinin kompleks yapısı nedeniyle tam bir sayının verilmesi şu an için pek mümkün değildir.
İnsan Genomu Projesi tahminlerine göre, DNA'nın protein üretimi ile ilgili talimatları kodlayan kısımları, ellerindeki DNA diziliminin %5'inden daha azını meydana getirmektedir. Genetik bilginin geriye kalan kısmı ise, genetik denetim bölgelerinden, kromozomlarla ilgili önemli özelliklerden ve henüz ne olduğu çözülemeyen DNA kısımlarından oluşmaktadır. (J. C. Venter, et. al., "The Sequence of the Human Genome," Science, cilt 291, 2001, ss. 1304-1351.) Tüm bunlar insanın genetik bilgisini tam olarak anlamadan önce, daha ne kadar çok araştırma yapılması gerektiğini göstermektedir.
Bilim adamları genetik mekanizmanın nasıl işlediğini ortaya koymaya çalışırken, böylesine mükemmel bir sistemin nasıl ortaya çıktığını açıklayamamaktadırlar. Harper's Magazine dergisinin Aralık 2000 sayısında "Genomdan Mesajlar" başlığı altında Arthur Cody, genetik bilgi içerisindeki işlemlerin bir tür "tetikleme" süreçleri olduğunu tarif ettikten sonra, şu soruları sormaktadır:
Tetikleyiciyi tetikleyen kimdir? Hiç kimse bilmiyor. Hiç kimsenin ortaya atacağı bir teori de yok... 'Tetikleme' ilginç bir biyolojik olaydır, yapımın nasıl gerçekleştiğini açıklamıyor. Homeotik geni (embriyo gelişimini düzenleyen gen) harekete geçiren nedir? Gerçek ya da teorik hiçbir cevap bulunamıyor... Hiç kimse cevabı bilmiyorken, cevabı nasıl aramaları gerektiği hakkında fikre de sahip değiller... Bu süreç ile ilgili herşey tam anlamıyla anlaşılmaz. (Wayne Jackson, "Mapping the Human Genome: Does It Prove Evolution?", Christian Courier, 1 Nisan 2001; http://www.christiancourier.com/feature/april2001.htm )
Burada yazarın sorduğu soruların elbette ki cevabı vardır: Tüm bunlar Yüce Allah'ın ilhamı ile gerçekleşmekte, milyarlarca atom Rabbimiz'in dilemesiyle canlılığın tüm fonksiyonlarını oluşturacak şekilde biraraya gelmektedir. Nitekim İnsan Genomu Projesi'nin sonuçlanmasıyla da, Allah'ın canlıları ne denli üstün bir yaratılışla var ettiğini ortaya koyan "genetik bilgi"nin detayları, insanlığın gözleri önüne serilmiştir. Bugün bu projenin sonuçlarını inceleyen, tek bir insan hücresinde binlerce ansiklopedi sayfasını dolduracak kadar bilgi saklandığını öğrenen her insan, bunun ne kadar büyük bir yaratılış delili olduğunu kavramaktadır. Bu gerçeği dile getirenlerden biri, İnsan Genomu Projesi'nin lideri ve Ulusal İnsan Genomu Projesi Araştırma Enstitüsü direktörü olan fizikçi, genetikçi profesör Francis S. Collins'tir. Prof. Collins'e 2005 yılında insan genetiği araştırmalarına ömür boyu katkılarından dolayı, İnsan Genetiği Amerikan Topluluğu'nun en saygın ödülü kabul edilen "Allan ödülü" verilmiştir. Prof. Collins, bir konuşmasında yaptığı çalışmaların, Allah'a olan inancını güçlendirdiğini şöyle ifade etmiştir:
İnsan Genomu Projesi'nin direktörü olarak benim görüşüm, bilimsel ve dini dünya görüşlerinin kesinlikle birbiriyle uyumlu oldukları hatta özünde birbirlerini tamamladıkları yönündedir... İnsan genomunun zerafeti ve kompleks yapısı hayranlık uyandıran bir şaheserdir. Bu şaheser Allah'ın tüm bu zaman boyunca bildiği, fakat bizim ancak yeni keşfetmeye başladığımız insanlığın çeşitli özelliklerini ortaya koyarken, benim sadece dini inancımı güçlendiriyor. ( Francis S. Collins, "Faith and the Human Genome Project", Perspectives on Science and Christian Faith, cilt. 55, no. 3, Eylül 2003, s. 142.; http://www.asa3.org/ASA/PSCF/2003/PSCF9-03Collins.pdf )
Dürüstçe yaklaşan her bilim adamı, yukarıdaki ifadelerde de görüldüğü gibi din ve bilimin uyum içinde olduğunu, evrenin Allah'ın delilleri ile dolu olduğunu kabul edecektir. Ancak Darwinist-materyalist medyanın samimi olmayan yaklaşımı, yayınlarındaki seçicilikte de kendini göstermektedir. İnsan Genomu Projesinin yöneticisi olarak, bu konuda asıl söz sahibi olan bir bilim adamının, DNA'da tecelli eden üstün düzenden duyduğu hayranlık ve tek bir molekülün imanının güçlenmesine nasıl vesile olduğu ile ilgili sözleri, basında yer almamaktadır. Ancak Allah'ın yarattığı düzendeki mükemmellik, hiçbir aksi çabayla gizlenemeyecek kadar açıktır.