
Darwin’in evrim teorisi 1800’lü yılların köhne bilim anlayışının bir eseridir. Bilim dünyasının genetikten, paleontolojiden, elektron mikroskobundan, DNA'dan habersiz olduğu ilkel bir dönemde ortaya atılmıştır. Daha sonra 20. yüzyılda modern bilimin gelişimiyle defalarca yalanlanmış, günümüzde bilimin konuyla ilgili tüm dalları tarafından geçersizliği ispat edilmiştir.
BİYOKİMYA alanında, değil bir canlının, herhangi bir hücresinde bulunan bir protein molekülünün bile tesadüfen oluşma ihtimalinin matematiksel olarak "sıfır" olduğu ortaya konmuştur.
GENETİK BİLİMİ, DNA'yı keşfetmiş ve her canlının her hücresinin çekirdeğinde, o canlı ile ilgili son derece detaylı bilgilerin, şifreli olarak kayıtlı olduğunu bulmuştur.
PALEONTOLOJİ, canlıların Prekambriyen Dönemi'nde aniden ortaya çıktığını ve canlı türleri arasında evrim teorisinin öngördüğü ara-geçiş formlarının bulunmadığını göstermiştir. Milyonlarca yıllık fosiller günümüzdeki nesilleri ile tıpatıp benzerlik içindedirler. Son yüzyılda bulunan milyonlarca fosil içinde, balıktan sürengene geçen canlıların, uçmaya başlayan dinozorların, maymunla insan arası ara- geçiş formlarının bir tane bile fosili bulunmamıştır.
Evrimciler bu açığı kapatmak için sahtekarlık yoluna gitmiş, Piltdown Adamı gibi sahte fosiller üreterek, Nebraska adamı gibi hayali çizimler yaparak, bilim tarihine utanç verici bir şeklide geçmişlerdir.
KİMYA, Le Châtelier Kanunu ile ilk dünya şartlarında amino asitlerin canlılardaki protein moleküllerini oluşturmak üzere birleşemeyeceklerini kanıtlamıştır. Yine evrimcilerin delil gösterdiği Urey Miller deneyinin büyük bir aldatmaca olduğu da modern bilim tarafından ortaya konmuştur.
JEOLOJİ, dünyanın hiçbir döneminde evrimcilerin canlılığın oluşumu için iddia ettiği atmosfer şartlarının var olmadığını tespit etmiştir.
FİZİK BİLİMİ, ilk dünya atmosferindeki gazların, canlılığın yapıtaşı olan amino asitlerin meydana gelmesi için elverişli olmadığını ispatlamıştır.