
1980'li yıllarda Burgess Shale'den elde edilen fosillerin, Harry Wittington, Derek Briggs ve Simon Conway Morris tarafından incelemeye alınmasıyla evrimciler, Burgess Shale ile ilgili olarak önemli bir gerçekle karşı karşıya kalmışlardı. 530 milyon yıl önce biyolojik bir patlama gerçekleşmişti ve bunu görmezden gelmenin artık imkanı yoktu.
Yaşam formlarının Kambriyen patlamasında sergilediği yapıları detaylarıyla inceleyen ve Burgess Shale'i konu alan Wonderful Life isimli kitabıyla ödül almış olan Stephen J. Gould, bu önemli keşfin ortaya çıkardığı gerçeği şu şekilde açıklıyordu:
Şunu anlamalıyız ki, zamanın çoğunda hiçbir şey olmamıştır. Bunu anlayamıyoruz çünkü bizim hikayelerimiz bu temayı itiraf etmiyor. Burgess Shale'in bize öğrettiği şudur ki, temel anatomik dizaynların tarihinde, neredeyse her şey, tek bir jeolojik anda meydana gelmiştir ve bundan 500 milyon yıl öncesinde neredeyse hiçbir şey yoktur. (http://www.arn.org/docs/abstasis.htm)
Simon Conway Morris ise, Burgess Shale "probleminin" evrime getirdiği zorluğu şu şekilde tarif etmişti:
Bazı paleontologlar, Burgess Shale probleminin varlığının, evrim teorisinin önemli bir parçasını yıkması konusunda bir tehdit olduğunu hala tartışıp dururken, nasıl iyimser olabiliriz? (Simon Conway Morris, The Crucible Creation The Burgess Shale and the Rise of Animals, Oxford University Press, 1999, s. 171)
Evrimci bilim adamları Burgess Shale yataklarına bir açıklama getiremezken, 1980'lerde Burgess Shale'e benzer iki fosil alanı daha keşfedildi: Kuzey Grönland'daki Sirus Passet ve Güney Çin'deki Chengjiang. Kambriyen döneminde yaşamış şaşırtıcı çeşitlilikteki hayvanlar, bu bölgelerde de çok daha detaylı şekilde kendilerini gösteriyorlardı. Özellikle Chengjiang'da ortaya çıkan fosiller o kadar iyi muhafaza edilmişlerdi ki, fosillerin tüm özelliklerini ayırt edebilmek mümkündü. Hatta bu fosil katmanları, ilk omurgalılara bile sahipti. (Dr. Jonathan Wells, "Evrim mi, Mit mi?" Evrimin İkonları, Gelenek Yayıncılık, 2003, s. 48-49)
Chengjiang'daki fosillerde; sinirler, iç organlar bile açıkça görülebiliyordu. Diğer hiçbir yerde bulunmayan fosil detayları, burada tüm detaylarıyla ortadaydı. Denizanalarına benzer canlıların bedenlerindeki su yolları bile olduğu gibi kalmıştı. Çin'de bulunan bu fosiller ile tespit edilen tür sayısı 100'ü geçmişti ve bunlar, toplam 37 ayrı filumun varlığını gösteriyordu. Diğer bölgelerde bulunan fosillerle birlikte bu sayı 50'yi bulmuştu. Çin'deki Kambriyen kayalıklarını araştıran, San Francisco Biyoloji departmanının başı Dr. Paul Chien'in deyimiyle, "başlangıçta, yani hayvan yaşamının ilk fosillerini bulduğumuz yerde, şu an olduğundan çok daha fazla filum bulunuyordu."(http://www.origins.org/articles/chien_explosionoflife.html)
Filum ve diğer biyolojik kategorilerin hiçbir ara form olmaksızın, aniden ortaya çıkışı, evrim teorisinin geçersizliğini başlı başına ortaya koyan bir gerçektir. Ancak burada Darwinizm'in geçersizliğinin çok önemli bir belgesi daha vardır: Kambriyen döneminde ana beden yapıları sayıca fazla, tür sayısı ise günümüze kıyasla azdır. Günümüzde ise ana beden yapıları Kambriyen dönemine oranla az, türlerin sayısı ise fazladır. İlerleyen sayfalarda değineceğimiz gibi, bu durum, filumların sayısının zamanla artacağı yönündeki Darwinist iddiayı kesinlikle geçersiz kılmış, türlerin kökeniyle ilgili Darwinist teorinin bir hayalden ibaret olduğunu ortaya koymuştur.
Kambriyen fosilleri üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan, Kambriyen patlamasının konu alındığı In the Blink of an Eye (Bir Göz Kırpmasıyla) kitabının yazarı Oxford Üniversitesi'nden Andrew Parker, bir röportajında Chengjiang'daki çeşitliliği şu şekilde anlatıyordu:
Bunlar, çok fazla filumu ve şu anda nesli tükenmiş olan hayvanların temel gruplarını temsil ediyorlar. Tüm kabuklu sıralamaları, solucanlar ve denizanaları ve hatta ilk omurgalılar, Chengjiang'daki fosillerde ortaya çıkmıştır. Türler arasındaki bütün bu çeşitlilik, zamanın sadece bir anında saklanmışlardır. Böylelikle onları birlikte yaşarlarken görebiliyor, onların nasıl birbirlerini etkilediklerini anlayabiliyoruz. Her birinin sert kabukları olduğunu biliyoruz, hatta ekolojilerini bile tahmin edebiliyoruz. Çünkü bunların tamamı aynı resim içindeler.(http://www.abc.net.au/rn/science/ss/stories/s1375551.htm)
Andrew Parker'ın bu sözlerle üstü kapalı şekilde anlatmaya çalıştığı "evrim açmazını", Kaliforniya Üniversitesi'nden Darwinist paleontolog James Valentine çok daha açık bir şekilde itiraf ediyordu:
Kambriyen kayalıklarında ortaya çıkan iskeletli filumların pek çoğu, birbirinden farklı pek çok alt grup, sınıf ve düzen tarafından temsil edilirler. Ve bunlar hiçbir bilinen ara geçiş formları olmadan aniden ortaya çıkmışlardır. (Duane T. Gish, The Evolution: The Fossils Still Say No!, Institude of Creation Research, California, 1985, s. 58)
Chengjiang'da bulunan fosiller, Kambriyen canlılarının müthiş çeşitliliğini ve Valentine'ın da belirttiği gibi hiçbir ara geçiş canlısı kalıntısı bulunmadığını açıkça onaylamaktaydı. Onbinlerce fosil arasından, evrimcilerin ısrarla bekledikleri, canlıların birbirlerinden evrimleştiğini gösteren tek bir ara geçiş canlısı fosili bulunamamıştı. Çünkü yeryüzünde evrim yaşanmamıştı. Hayali ara geçiş canlılarının bulunması imkansızdı. Chengjiang'daki bulgular büyük önem taşıyordu, çünkü Burgess Shale'de ortaya çıkan mükemmel durumdaki fosiller, daha önce de belirttiğimiz gibi, neredeyse 70 sene görmezden gelinmişti. Dr. Paul Chien, bu konuyla ilgili olarak şunları söylüyordu:
(Chengjiang'da bulunan fosiller karşısında) Bilim adamları gelip şöyle diyebilirlerdi: 'Evet, bunu daha önce duymuştuk. Bu Burgess Shale'e oldukça benziyor.' Ama Burgess Shale hikayesinden yıllar boyunca hiç bahsedilmemişti. Burgess Shale ilk olarak 1909 yılında Charles Walcott tarafından bulunmuştu. Acaba neden bu hikaye 1980'lere kadar halka bildirilmedi?
İlk başlarda bunun, onlar için bir problem olduğunu düşündüm. Neler olduğunu anlayamıyorlardı, çünkü şu anki hayvan grupları ve filumlarla hiçbir benzerlik içermeyen bir şeyler bulmuşlardı. Walcott bu grupları, şu an var olanlarla ilişkilendirmeye çalıştı ama çabası hiçbir zaman tatmin edici olmadı.
Bu ilk başlarda oldukça şüpheliydi çünkü başlangıçta şu ankinden çok daha fazla kompleksliğin olduğunu kabul etmeyi reddediyorlardı. Onların gördükleri şey, şu an sahip olduğumuz 38 filuma karşılık 50'den fazla filum idi. (Aslında 50 sayısı ilk başlarda 100 olarak ifade edildi. Ancak daha sonra görüş birliği ile bunun 50'den fazla olmasına karar verildi.) Ancak sorun şu ki, ne yapacaklarını bilmedikleri bir şey görmüşlerdi. Kendilerini güvenilir bir bilimsel konumun içinde bulmuşlardı. Daha sonra, bütün bunların Darwinist beklentilerle aynı olmadığını anlamaya başladıklarında, artık susmaya başladılar. (http://www.origins.org/articles/chien_explosionoflife.html)
Dr. Chien'in açıkça bildirdiği şey, evrime meydan okuyan bu olağanüstü keşfin, yaklaşık 70 yıl boyunca evrimci bilim adamları tarafından örtbas edilmeye çalışılmasıdır. Büyük bir sessizlik içinde, hayali evrim tarihinin gerçekleşmemiş olduğunu saklamaya çalışmışlar, paleontoloji tarihinin tartışmasız en büyük buluşunu görünmez hale getirmeye uğraşmışlardır. Ancak fosiller, o kadar büyük bir alana yayılmış ve geride o kadar fazla örnek bırakmışlardır ki, bunların tümünü görünmez kılmak imkansız olacaktır. Aradan geçen yaklaşık yüzyıllık zaman içinde, olayı önemsiz gösterebilmek için ellerinden geleni yapmış, fakat sonunda kaçınılmaz gerçeği kabul etmek zorunda kalmışlardır. Yeryüzünde, evrimcilere göre kompleks canlıların olmaması gereken bir dönemde, günümüz filumlarının ve daha da fazlasının temsilcileri yaşamış, yüzyıllarca varlıklarını sürdürmüş, sonra da bunların bir kısmı ortaya çıkışları kadar ani bir şekilde ortadan kaybolmuşlardır. Geçmişlerine de, kendilerinden sonraki dönemlere de adapte edilebilecek bir evrim yoktur. İşte bu önemli gerçeği gizlemek için evrimci bilim adamlarının söz konusu önemli bulgular konusunda sessiz kalmaları, bu konuda hiçbir detaylı araştırmaya girişmemeleri, savundukları iddianın bilimsel değil, tümüyle sahte temellere oturduğunu bir kez daha belgelemektedir.