Sayfalar

15 Mart 2010 Pazartesi

Fosil Kayıtları Önemli Bİr Gerçeği Gösterdi : Evrim Yaşanmamıştır


Stephen Jay Gould'un Book of Life (Yaşamın Kitabı) isimli kitabında geçen aşağıdaki sözler, Dünya'da hali hazırda var olan muazzam canlı çeşitliliği hakkında özet bir bilgi verir:

Hayvan yaşamı inanılmaz derecede çeşitlidir, yaşamın diğer altı aleminden çok daha fazladır. Son üç yüzyıl boyunca, bilim adamları 1.5 milyon yaşayan hayvan türü tespit ettiler. Ancak pek çok tür üzerinde henüz çalışma bile yapılmamıştır -özellikle de tropik bölgelerdeki küçük canlılar üzerinde- bunların toplam 5 ila 50 milyon kadar oldukları tahmin edilmektedir. Bu türlerin pek çoğu (tüm türlerin %75'ini genellikle arthropodlar ve parazitler oluşturur) karada yaşarlar. Daha az sayıda türler okyanuslarda yaşar (yaklaşık 295.000 tane tanımlanmıştır). Ama yine de, hayvanlar aleminin en temel bölümlerini, yani filumları -neredeyse filumların tamamını- içeren de okyanuslardır. (Stephen Jay Gould, The Book of Life, W. W. Norton & Company Inc., 2001, sf. 51-52)

Evrimcilerin, ortaya attıkları teori nedeniyle, bu olağanüstü çeşitliliğin ve bundan önce yok olup gidenlerin tamamının açıklamasını yapmaları gerekmektedir. Bir bakteri hücresinin, nasıl olup da bir balinaya dönüşebileceğini, nasıl olup da milyonlarca hayvan türünü ortaya çıkarabileceğini göstermeleri gerekmektedir. Evrimcilerin, bu türlerin her biri için bir evrimsel süreç senaryosu geliştirmeleri, bunu delillendirmeleri ve bu sürecin gerçekleştiğine dair fosil kayıtlarında izler göstermeleri gerekmektedir.

Ama fosil kayıtlarında bu sürece dair hiçbir iz yoktur. Milyonlarca farklı türün tek bir tanesi bile ara fosil kalıntısı bırakmamıştır. Evrimcilere göre bir bakteri çeşitli aşamalarla balığa dönüşmüş olmalıdır ve bu hayali değişim milyonlarca yıl sürmelidir. Ancak bu uzun süreçte böyle bir değişimin gerçekleştiğine dair tek bir tane ara geçiş formu yoktur. Bakteriler bile kendi izlerini kayalıklar arasında bırakırken, sayısız balık fosili eksiksiz ve en mükemmel halleri ile fosil katmanlarında kendilerini sergilemişken, bunların arasında yer alması gereken garip ara geçiş canlılarının varlıklarından eser yoktur.

Çünkü, evrim yaşanmamıştır. Canlılar evrimleşerek gelişim göstermemişler, birbirlerinden dönüşerek türleri meydana getirmemişlerdir. Evrimcilerin 150 yıldır hikayesini anlatıp durdukları "evrim süreci" bir hayaldir. Evrim teorisinin "tek bir iddiası" bile bilimsel olarak kanıtlanmamıştır. Evrim teorisi, en büyük dayanağı ve en büyük şahidi olması gereken fosil kayıtlarından "tek bir delil" getirememiştir. Evrim teorisinin "tek bir mekanizmasının" bile evrim sağladığı görülmemiştir. Bilimin hiçbir dalı, hiçbir şekilde evrim teorisini desteklememekte, aksine sürekli olarak onu çürütecek deliller sunmaktadır.

Özetle, canlılar evrimleşmemişlerdir.

Evrimcilerin büyük bir dehşet ve derin şok içinde karşıladıkları Kambriyen canlıları, bütün bu gerçeklerin çok çarpıcı bir delilidir. Hayvanlar aleminin tüm temel yapılarını içine alan 50'ye yakın filumun sergilendiği, 530 milyon yıl önceki bu manzara, evrim teorisini derinden çökertmiştir. Evrimciler hala bunun şokunu atlatmaya, bu olağanüstü olayı geçiştirmeye çalışmaktadırlar. Oysa Kambriyen patlaması bir gerçektir ve evrim, bu gerçek karşısında eriyip yok olmuştur.

Berkeley'deki California Üniversitesi'nden Biyokimyacı ve aynı zamanda yaratılış gerçeği savunucularından Duane Gish, bu önemli gerçeği şu sözlerle ifade eder:

Yaratılış inancına karşı olanlar yaşamın tarihindeki bu derin durağanlığı büyük bir sessizlik büyüsü içinde kapatıyorlar. Bunun nasıl olduğu konusunda hiçbir sözde hikaye öne sürmeye kalkışmadıkları gibi, bunu tamamen görmezden geliyorlar. Yaratılış inancına karşı gerçekleştirdikleri polemiklerde tartışmak için bile bu, evrim teorisi açısından oldukça utanç verici. (http://www.rae.org/bits05.htm)

Evrimci biyolog Douglas Futuyma ise bu gerçeği şöyle açıklar:

Canlılar dünya üzerinde ya tamamen mükemmel ve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmışlardır ya da kendilerinden önce var olan bazı canlı türlerinden evrimleşerek meydana gelmişlerdir. Eğer eksiksiz ve mükemmel bir biçimde ortaya çıkmışlarsa, o halde üstün bir Akıl tarafından yaratılmış olmaları gerekir. (Douglas J. Futuyma, Science on Trial, Pantheon Books, New York, 1983, s. 197.)

Kambriyen patlaması bize Futuyma'nın ifade ettiği gibi canlıların yeryüzünde "tamamen mükemmel ve eksiksiz bir biçimde" ortaya çıktıklarını açıkça göstermektedir. New York State Üniversitesi'nden ekoloji ve evrim profesörü Jeffrey S. Levinton da, Scientific American dergisine yazdığı "Hayvan Evriminin Big Bang'i" başlıklı bir makalesinde bu gerçeği kabul etmekte ve "Kambriyen devrinde çok özel ve gizemli bir yaratıcı gücün varlığını görüyoruz" itirafını yapmaktadır. (Jeffrey S. Levinton, »The Big Bang of Animal Evolution«, Scientific American, vol. 267, no. 84, Kasım 1992)

Evrimciler için artık evrimi tartışıp, onun lehine deliller sunmaya çalışmanın bir anlamı yoktur. Çünkü Kambriyen canlıları dururken, evrimin nasıl mükemmel mekanizmalara sahip olduğu hikayelerinin anlatılması, sudan-karaya, karadan-havaya hayali geçişin abartılı senaryolarının detaylandırılması, son derecede anlamsızdır. Paleontologların elinde 530 milyon yıl öncesine dair bir delil vardır ve bu hayranlık uyandırıcı olayın bir açıklamasının olması gerekmektedir. Ancak evrimin dahil olduğu hiçbir açıklama, bu mükemmelliğin nasıl meydana geldiği sorusuna bir cevap getirememektedir.

Bunun gösterdiği gerçek şudur: Bundan 530 milyon yıl önce, yeryüzünde - dünyanın ilk oluşumundan itibaren olduğu gibi- bir yaratılış mucizesi sergilenmiştir. Birbirinden farklı 50 filumun içerdiği birbirinden değişik binlerce türün sayısız bireyi, gözleri, sinir sistemleri, solungaçları, avlarına ulaşabilecekleri uzantıları, yürüyecek ayakları, muhteşem kabukları ve bunun gibi yüzlerce özellikleriyle birlikte yoktan var edilmişlerdir. Kambriyen'de ortaya çıkanlar da dahil olmak üzere tüm varlıkları içine alan hayranlık uyandırıcı canlı yaşamı, sonsuz ilme, sonsuz güce ve sonsuz kudrete sahip olan Allah'ın eseridir.

Darwin'in Hayat Ağacı Silinip Gitti

Bilindiği gibi Darwinizm, canlılığın tek bir ortak atadan geldiğini ve küçük değişimlerle farklılaştığını öne sürmektedir. Bu durumda, canlılığın, ilk başta birbirine çok benzer ve basit formlarda ortaya çıkmış olması gerekir. Yine aynı iddiaya göre, canlıların birbirlerinden farklılaşmaları ve kompleksliklerinin artması da, çok uzun zamanlar içinde olmalıdır. Dolayısıyla Darwinizm'e göre, canlılık tek bir kökten gelen, ancak sonra dallara ayrılan bir ağaç gibi olmalıdır. Nitekim bu varsayım Darwinist kaynaklarda ısrarla vurgulanır ve "hayat ağacı" (tree of life) kavramı sık sık kullanılır. Bu hayat ağacına göre, başlangıçta sadece tek bir filum olmalıdır (ilk hayali hücre aynı zamanda yaşamın ilk ana beden planı yani filumu anlamına geldiği için). Daha sonra bu tür, uzun zamanlar içinde değişim göstererek başka türlere dönüşmeli, ortaya çıkan türler, bu hayali evrimsel atalarından uzaklaştıkça görünümleri arasındaki farklılıklar da artmalıdır. Buna bağlı olarak filumların sayısı da zaman içinde artış göstermelidir.

Darwin'in bu hayali hayat ağacı, Türlerin Kökeni kitabında şu şekilde resmedilmiştir:

Darwin, bu grafikte A ile gösterdiği bir türün 14 zaman dilimine ayırdığı uzun bir dönem boyunca, bir ağaç gibi çeşitleneceğini, türler arası farklılıkların zaman içinde artış göstereceğini iddia etmiştir. Amatör biyolog, bu yöndeki hayallerini "bu süreci cinslerle sınırlandırmak için bir sınır görmüyorum. Cinsler de aileler veya takımlar meydana getirecektir" sözleriyle ifade etmiştir. (Charles Darwin, Origin of Species, Londra, 6. baskı, 1872, Everyman's Library, 1958, s. 115)

Darwin'in bu gerçek dışı öngörüsü çeşitli şartları beraberinde gerektirmektedir:

Darwin'e göre "önce türler" çeşitlenmeli, bunu daha yüksek kategorilerin ve nihayet filumların ortaya çıkması izlemelidir. Dolayısıyla filumların sayısı zaman içinde artmalıdır. Böylece, biyolojik kategorilerin fosil kayıtlarında belirme yönünün "aşağıdan-yukarı" doğru bir seyir izlemiş olması gerekir.

Hayat ağacı bir üçgen formunda düşünülürse, biyolojik çeşitliliğin zaman içindeki seyri, "giderek genişleyen bir farklılık üçgeni" şeklinde olmalıdır. Dolayısıyla farklılık üçgeni, bir "V" şekline benzer duruş sergilemelidir.

Ancak fosil kayıtları Darwinizm'in bu öngörülerinin hepsinin temelden yanlış olduğunu göstermektedir:

Darwin'e yalanlama 1: Biyolojik kategorilerin fosil kayıtlarında belirme yönü "aşağıdan yukarıya" doğru değil, "yukarıdan-aşağıya" doğru bir seyir izlemiş ve önce filumlar oluşmuştur.

Fosil kayıtlarının bu konuyla ilgili gerçeği "önce filumlar" şeklindedir. Önce filumlar var olmuş, tür gibi daha küçük kategorilerin ortaya çıkışı daha sonra gerçekleşmiştir. Araştırmacılar D. H. Erwin, J. W. Valentine ve J. J. Sepkowski'nin çeşitlenmeyle ilgili karşılaştırmalı çalışmalarında vardıkları sonuç, bu gerçeği doğrular niteliktedir:

Fosil kayıtları filumların çeşitlenmesinin sınıflarınkinden, sınıfların çeşitlenmesinin takımlarınkinden, takımların çeşitlenmesinin ise ailelerinkinden önce olduğunu göstermektedir... Yüksek kategoriler, daha alt kategorilerin birikimi sürecinde ortaya çıkmış görünmemektedirler. (D. H. Erwin, J. W. Valentine, and J. J. Sepkowski, "A Comparative Study Of Diversification Events: The Early Paleozoic Versus The Mesozoic", Evolution 41, 1987: 1183)

Darwin, sınıf ve aile gibi daha alt kategorilerin zamanla çeşitleneceğini, tek bir filumdan çeşitlenen türlerin farklı filumları ortaya çıkaracağını iddia etmekle, "aşağıdan yukarıya" bir gelişim varsaymıştır. Oysa Kambriyen patlaması, bilim yazarı Roger Lewin'in belirttiği gibi, tam tersi bir durum ortaya koymaktadır:

Yüksek kategorilerin oluşmasında birkaç muhtemel şekil vardır. Bunlardan en önemli ikisi aşağıdan-yukarıya ve yukarıdan-aşağıya olan yaklaşımlardır. İkincisinde evrimsel yenilikler küçük küçük ilerlemelerle gerçekleşir... Kambriyen patlaması ikinci şekille, yukarıdan aşağıya olanla uyumludur. (R. Lewin, "A Lopsided Look at Evolution", Science, vol 241, 15 Temmuz 1988, s. 292. - http://antievolution.org/people/meyer_sc/meyer2004_bio_info/cmp_mea2003_mea2001_10_106.html)

Biyolojik kategorilerin fosil kayıtlarında belirme yönü "yukarıdan-aşağı" doğru bir seyir izlemiştir. Dahası, uzun zaman aralıkları içinde aşamalarla çoğalması gereken filum sayısı gitgide azalmıştır. Kambriyen'de birbirinden farklı 50 filum ortaya çıkmış olmasına rağmen, günümüzde korunan filum sayısı 35 civarındadır. Bu gerçekler karşısında Darwin'in varsayımları, fosil kayıtlarının gerçekleri karşısında kelimenin tam anlamıyla "altüst" olmuş, paleontoloji biliminin bulguları teorisini, kesin ve net olarak geçersiz kılmıştır.

Darwin'e yalanlama 2: Farklılık üçgeni Darwin'in iddia ettiğinin tamamen zıttıdır.

Darwin, giderek dallanan hayat ağacı grafiğinde yaşamın, "giderek genişleyen bir farklılık üçgeni" şeklinde çeşitleneceğini varsaymıştır. Oysa canlılık, giderek genişleyip, çeşitlenmemekte, aksine çok çeşitli başlayıp giderek daralmaktadır. Berkeley, California Üniversitesi profesörü Philip Johnson, paleontolojinin ortaya koyduğu bu gerçeğin, Darwinizm'le olan açık çelişkisini şöyle açıklamaktadır:

Darwinist teori, canlılığın bir tür "giderek genişleyen bir farklılık üçgeni" içinde geliştiğini öngörür. Buna göre canlılık, ilk canlı organizmadan ya da ilk hayvan türünden başlayarak, giderek farklılaşmış ve biyolojik sınıflandırmanın daha yüksek kategorilerini oluşturmuş olmalıdır. Ama hayvan fosilleri bizlere bu üçgenin gerçekte baş aşağı durduğunu göstermektedir: Filumlar henüz ilk anda hep birlikte vardır, sonra giderek sayıları azalır. (Phillip E. Johnson, "Darwinism's Rules of Reasoning", Darwinism: Science or Philosophy, Foundation for Thought and Ethics, 1994, s. 12)

Böylece Darwin yalanlanmıştır. Farklılık üçgeni artık düz bir çizgi "_" şeklinde durmaktadır

Darwin'in ünlü "hayat ağacının" açıkça bir yalandan ibaret olması, hem teorinin kendisi hem de teorinin destekçileri açısından büyük bir hayal kırıklığıdır. Jonathan Wells, Icons of Evolution (Evrimin İkonları) isimli kitabında bu gerçeği şu şekilde ifade etmiştir:

Biyolojik hiyerarşinin üst basamakları önce ortaya çıktığından, Kambriyen patlamasının Darwin'in hayat ağacının baş aşağı çevrildiği söylenebilir. Eğer botanik bir analojinin yapılması uygun düşseydi, ona ağaçtan çok çimenlik demek doğru olurdu. Yine de evrimci biyologlar Darwin teoremini terk etmeye isteksiz görünmektedirler. Çoğu, Kambriyen fosillerinden elde edilen kanıtları hesap dışı tutmaktadır.(Dr. Jonathan Wells, Evrim mi Mit mi? Evrimin İkonları, Gelenek Yayıncılık, 2003, s. 52)

Yaşam, Kambriyen patlaması ile aniden ve mükemmel bir çeşitlilikle oluşmuştur. Darwinistlerin iddia ettikleri gibi, tek bir bakteriden gitgide değişime uğrayan ve sonunda insana kadar ulaşan bir evrim sürecinin olmadığı açıktır. Darwin'in hayat ağacı, bir anda yok olup silinmiştir.