
İnsan, son derece kompleks bir çift göze sahiptir. Aynı şekilde denizde yüzen, havada uçan, karada yaşayan büyük küçük hemen her hayvan gözlerle donatılmıştır. Bugün baktığımızda, küçük bir sineğin veya bir yengecin, çevresini en iyi şekilde görebilecek gözlere sahip olduğuna şahit olmak şaşırtıcı değildir.
Ama bundan 530 milyon yıl öncesi için gözün varlığı, evrimciler için inanılması zor, olağanüstü bir gerçektir ve şaşkınlık uyandırıcı bir keşiftir. Darwin'in, "aşırı mükemmelliğe ve karmaşıklığa sahip bir organ" (Andrew Parker, In the Blink of an Eye, Perseus Publishing, 2003, s. 188) olarak tanımladığı göz, ona ve onun takipçilerine göre kompleks canlıların bulunmaması gereken bir dönemde, en şaşırtıcı ve kompleks şekli ile vardır. Bu göz, trilobit gözüdür. Trilobit gözü, kompleks yapısı ile birlikte Kambriyen döneminde ortaya çıkan pek çok mükemmel detayı da bilim adamlarına göstermiştir. Trilobit gözündeki en büyük ayrıcalık, "kalkit"tir.
Kalkit, yeryüzünde en fazla bulunan minerallerden bir tanesidir. Kireçtaşları kalkitten oluşur ve bunlar uzun süre ayakta kalan dev binaların hammaddesidir. Piramitlerin, amfitiyatroların ve günümüze kadar ulaşmış tarihi sütunların yapıtaşı kalkittir. İtalya'daki Rönesans kiliselerinin yerleri kalkitten yapılmıştır. Kısacası, tarih boyunca zerafet ve dayanıklılık isteyen hemen her şey için kalkit kullanılmıştır.
Berrak kalkit kristalleri trilobitte, "gözleri" meydana getirmiştir. Bu özellik onları, tüm hayvanlar alemi içinde "eşsiz" yapar. (Richard Fortey, Trilobite, "Eyewitness to Evolution", Vintage Books, 2000, s. 92)
Şeffaf kalkitten eğer büyük bir parça kırarsanız, bunun kendi atom yapısı ile bağlantılı olarak bir düzen içinde kırıldığını görürsünüz. Bu, kusursuz bir kristaldir. Elinizde, mineralin düzgün, altı kenarlı büyük bir parçası kalır. Ne bir küp gibi dört kenarlı, ne de dikdörtgendir. Bu kristal, tek bir yönden gelen ışığı içine geçirir. Trilobitlerde, kalkitin bu üstün özelliği "görme" fonksiyonunu yerine getirecek şekilde yaratılmıştır.
Yeryüzündeki diğer arthropodların genellikle yumuşak gözlere sahip olmasıdır. Trilobitin kalkitten yapılmış gözleri ise canlının vücudunun diğer kısımları ile benzer yapı sergilediğinden, o yapılar gibi varlıklarını korumuşlardır. Şu anda elde edilen tüm trilobit örnekleri, gözlerin mükemmel ve detaylı yapısı hakkında oldukça kapsamlı bilgi vermektedir.
Gözler canlının yanak kısımlarında bulunur ve oldukça fazla sayıda mercekten oluşur. (Richard Fortey, Trilobite, "Eyewitness to Evolution" Vintage Books, 2000, s. 92, 93, 94) Bal peteği tarzındaki mercekler, neredeyse bir yusufçuktaki kadar belirgindir. Daha ilginç olanı, gözler, canlının yan kısmında adeta birleşmiş durumdadırlar. (Richard Fortey, Trilobite, "Eyewitness to Evolution", Vintage Books, 2000, s. 77)
Trilobitler, gözlerinde arthropodların bir diğer özelliğini de taşırlar: Birleşik göz yapısı. Bu gözler, göze ait sayısız birim içerir. Her birim bir mercektir. Bunlar, tıpkı sineğin altıgen petek gözleri gibi, tek bir bağımsız mercek gibi görev görürler. Bunların her biri farklı bir görüntü algılar ve bu görüntü bir bütün halinde birleşir. Sineğin petek gözlerinden tek farkı, trilobit merceklerinin kayaları meydana getiren minerallerden oluşmasıdır. (Richard Fortey, Trilobite, "Eyewitness to Evolution", Vintage Books, 2000, s. 96)
Bir trilobit gözü, bu küçük, uzun prizma yığınlarından oluşan bir mucizedir. Uzun, yarım daire şeklindeki göz, yüzlerce, hatta binlerce merceğe sahip olabilir. Bunların her biri farklı yönlerdeki görüntüyü algılar. Bazıları öne doğru bakar, bazıları yanlara, bazıları da arkaya doğru bakar. Merceklerin her biri kendileri için belirlenmiş bir alana odaklanırlar. Böylelikle canlı, her yönden gelen tehlikenin farkında olabilir, avlanabilmek için de büyük bir avantaja sahip olur.
Ortalama bir trilobit merceği uzun ve incedir. Genişliği milimetrenin on binde biri kadardır ve şekli altıgendir. Özel eğimli geometrisi ile, dışbükey yüzey üzerinde altıgenler mükemmel bir yapı sergilerler. Söz konusu eğimin sağlanabilmesi ve etrafında bazı boşluklar meydana gelebilmesi için, ender olarak farklı şekilli mercekler de bulunmakta ve bu merceklerin sıralarında bazen değişimler de olabilmektedir. (Richard Fortey, Trilobite, "Eyewitness to Evolution", Vintage Books, 2000, s. 101) Trilobit gözünün, günümüz arthropodları ile aynı şekilde işlev gördüğü anlaşılmaktadır.
Her merceğin özel bir alanı seçerek görmesi nedeniyle, trilobit dünyayı küçük görüntüler şeklinde bir mozaik olarak görüyor olmalıdır. Karşısındaki şekil, her mercekten gelen farklı görüntü ile mercekten merceğe değişiyor olmalıdır. Görülen görüntülerin çözünürlüğü de, yine merceklerin sayısına bağlı olmalıdır. Elbette, daha fazla mercek daha iyi görüntü anlamına gelir.
Londra Doğa Tarihi Müzesi paleontologlarından evrimci Richard Fortey, bazı trilobitlerin sahip olduğu olağanüstü sayıdaki merceklerle ilgili olarak şunları söyler:
Kalkıştığım en zor işlerden bir tanesi bir trilobit gözündeki mercekleri saymaktı. Gözlerin farklı açılardan pek çok fotoğrafını çektim ve daha sonra her bir lensi görebilmek için fotoğrafları oldukça büyüttüm. İlk önce 'bir, iki üç...' diye saymaya başladım ve sonra bunu 100'ler, 200'ler takip etti. Ancak sorun şu ki, tek bir saniye başka bir yere baksanız veya öksürseniz, nerede olduğunuzu unutuyor ve saymaya tekrar baştan başlıyordunuz, 'bir, iki, üç...'
Bir daha bir gözdeki merceklerin sayısını saymam gerektiğinde, en iyi aritmetik bilgimi kullanıp sayıyı sadece tahmin edeceğime dair kendi kendime söz verdikten hemen önce ulaştığım sayı üç binden daha fazla idi. (Richard Fortey, Trilobite, "Eyewitness to Evolution", Vintage Books, 2000, s. 98)
Üç binden fazla mercek, üç binden fazla farklı görüntünün bu canlıya ulaşması anlamına gelmektedir. Bu da, 530 milyon yıl önce yaşayan bir canlının, göz ve beyin yapısının ne kadar büyük bir kompleksliğe sahip olduğunu ve evrimle hiçbir şekilde meydana gelemeyecek kusursuz bir yapı sergilediğini açıkça göstermektedir. Bu durumu Harvard, Rochester ve Chicago Üniversitelerinden jeoloji profesörü David Raup şu şekilde açıklamıştır:
Trilobitlerin gözü, ancak günümüzün iyi eğitim görmüş ve son derece yetenekli bir optik mühendisi tarafından geliştirilebilecek bir tasarıma sahipti. (David Raup, "Conflicts Between Darwin and Paleontology", Bulletin, Field Museum of Natural History, cilt 50, Ocak 1979, s. 24 )
Olağanüstü hassaslık
Trilobit lensindeki yaratılışın, kalkit ve kitinin kırılma indisleri arasında sağlanan uyum açısından olağanüstü bir hassasiyet de ortaya koyduğu anlaşılmaktadır. (Işığın boşluktaki hızının madde içerisindeki ışık hızına oranına kırılma indisi denir. Örneğin havanın kırılma indisi 1, camın kırılma indisi 1.5, suyun kırılma indisi 1.33, elmasın kırılma indisi 2.42'dir.) Kalkitin kırılma indisi 1.6; bunun altında yer alan kitininki ise 1.53'tür. Huygens ve Descartes'ın lens tasarımları ideal bir gözün yapısını vermekte ve trilobit gözü, bu ideal tasarım ile büyük bir uyum göstermektedir. Ancak Huygens ve Descartes'ın lens tasarımları, sadece tek bir lensin varlığı üzerine yapılmıştır. Trilobit gözünde ise tek bir lens yeterli değildir. Çünkü trilobitin yaşadığı su ortamının kırılma indisi havadakinden farklıdır. Alttaki lensin faydası da bu noktada ortaya çıkmaktadır. Su ortamına bağlı olarak ortaya çıkan sapma, bu lens tarafından giderilmektedir. Bu durum, söz konusu yapının ne kadar büyük bir komplekslik içerdiğini göstermek açısından oldukça önemlidir. Levi-Setti, trilobit lensinin bu özelliği hakkında şunları yazmıştır:
Aslında lensin ışını odaklandırabilmesi için tek bir kırılma indisi seçeneği vardır. Bu, üstteki lensin (1.66 kırılma indisine sahip) kalkitten, alttakinin ise (1.53 kırılma indisine sahip) kitinden meydana gelmesini gerektirir.
Ayrıca trilobit lensindeki matematiksel çözümün dayandığı birçok kanun ve ilkeler vardır. Levi-Setti bunları şöyle ifade eder:
Trilobitler çok detaylı bir fizik problemini çözmüşlerdi ve görünüşe göre Fermat ilkesi, Abbe'nin Sinüs kanunu, Snell'in ışığın kırılımı kanunları ve iki kırılımlı kristallerin optiği hakkında bilgililerdi. (R. Levi-Setti, Trilobites: A Photographic Atlas, University of Chicago Press, Chicago, 1975, s. 33 - http://www.answersingenesis.org/creation/v21/i1/trilobite.asp)
Elbette bir hayvanın Levi-Setti'nin yukarıda belirttiği kanunlar, ilkeler hakkında "bilgi sahibi olması" akıl dışı bir iddiadır. Bir trilobitin bir konuda bilgi sahibi olması ve üstelik bu bilgiye göre kendi bedeninde böylesine kusursuz bir yapı meydana getirmesi mümkün değildir. Trilobite bu olağanüstü özellikleri veren tüm canlıların Yaratıcısı olan Allah'tır.
Trilobitlerin hem ikili lens yapısı, hem bunların malzemesi, hem de birleşme yüzeyleri, tam olması gerektiği gibidir. Dahası tüm bunlar, fizik ve optik ilkelerinin birbirleriyle tam uyumlu ve mükemmel şekilde uygulanması sayesinde mümkün olmuştur. Paleontolog David M. Raup, Conflicts Between Darwin and Paleontology (Darwin ve Paleontoloji Arasındaki Çelişkiler) başlıklı kitabında konuyla ilgili olarak şunları yazar:
Ama eğer trilobit gözünün bireysel elemanlarına bakacak olursak lens sistemlerinin bizim şu anda sahip olduklarımızdan çok farklı olduğunu görürüz. (Alan Müzesi'nde araştırmacı ve Chicago Üniversitesi'nde fizik projesörü olan) Ricardo Levi-Setti, kısa bir süre önce bu lens sistemlerinin optiği üzerinde harikulade bir çalışma gerçekleştirdi. ... Buradaki şekil Descartes ve Huygens'in onyedinci yüzyılda birbirlerinden bağımsız olarak yayınladıkları tasarımlardakilerin aynısı. Descartes ve Huygens'in tasarımları aplanatik [sapmasız] lens olarak bilinen lenslerdi ve bunlar küresel bulanıklığı giderme amacına yönelikti. Bunlarla trilobitlerinki arasındaki tek belirgin fark, Descartes ve Huygens lenslerinin ikili olmaması, alttaki lensin noksan oluşuydu. Ancak Levi-Setti'nin gösterdiği gibi, bu tasarımların trilobitlerin yaşam alanı olan su altında çalışması için alttaki lens gerekliydi. Dolayısıyla trilobitler, bugün geliştirilmesi için iyi eğitimli ve zeki bir optik mühendisinin -ya da 17. yüzyılın optik literatürünü yakından bilen birisinin- varlığını gerektiren optik bir tasarımı 450 milyon yıl önce kullanmaktaydılar. (Raup D.M., "Conflicts Between Darwin and Paleontology," Field Museum of Natural History Bulletin, Field Museum of Natural History: Chicago IL, Ocak 1979, Vol. 50, No. 1, s.22-29, s.24)