Sayfalar

17 Mart 2010 Çarşamba

Evrimcilerin Türleşme Üzerine İtirafları


Konu hakkında sadece yüzeysel bir bilgiye sahip olan "amatör" evrimciler hariç, evrimcilerin hemen hemen tamamı kendileri açısından asıl sorunun çok iyi farkındadırlar: Yeryüzündeki canlı tiplerinin, türlerin ve tür zenginliğinin kökenini açıklamak. Neo-Darwinizm'in mimarlarından Theodosius Dobzhansky'nin Genetik ve Türlerin Kökeni adlı kitabının önsözünde yazdığı gibi, evrim açısından başlıca sorun, hayatın çeşitliliğini açıklamaktır. (Niles Eldredge, The Pattern of Evolution, W.H. Freeman and Company, New York, 2000, s. 61.)

Charles Darwin ve takipçilerinin asıl aydınlatması gereken konu işte budur. Darwin Türlerin Kökeni adlı kitabında, konuya ilişkin tek bir somut delil sunamamış, sadece spekülasyon yapmıştır. Charles Darwin, oğlu Francis Darwin tarafından yayımlanan Charles Darwin'in Hayatı ve Mektupları adlı kitapta yer alan bir mektubunda, bu gerçeği şöyle itiraf etmiştir:

"Bir türün diğerine değişimine ilişkin hiçbir kayıt yoktur... Tek bir türün değiştiğini kanıtlayamayız."(Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.II, D. Appleton and Company, New York, 1888, s. 210.)

Darwin zaman içinde ve bilimsel araştırmaların ilerlemesiyle, söz konusu sorunun yanıtlarının bulunacağını, tür oluşumunun delillendirileceğini umuyordu. Ama aksine, bilimsel bulgular her defasında Darwin'i yalanladı. Aradan geçen yaklaşık 150 yılda evrimcilerin tüm çabalarına rağmen, evrimsel mekanizmalarla türleşme, delil ve dayanaktan yoksun bir iddia olarak kaldı.

Burada bazı evrimcilerin konuya ilişkin samimi itiraflarına yer verilecektir.

Dikkat çekicidir ki, türleşme, evrim teorisinin bel kemiği olmasına karşın büyük ölçüde karanlık bir kavramdır. (Daha doğrusu, evrimciler çarpıttıkları mikro evrim ve varyasyon örnekleri dışında bir bilgiye sahip değildirler.) Örneğin, Indiana Üniversitesi biyologları Troy Wood ve Loren Rieseberg 1999 tarihli makalelerinde, tür oluşumunu sağlayan biyolojik mekanizmalar hakkında çok az şey bilindiğini açıklar. (Troy E. Wood, Loren H. Rieseberg, "Speciation: Introduction", Encyclopedia of Life Sciences, 1999, ğ.els.net.) Amerikan Doğa Tarihi Müzesi'nden Profesör Gareth Nelson ise, aynı konuyu şu ifadelerle anlatır: "Tür problemi yıllardır devam etmekte ve türleşme her zaman olduğu gibi bir kara kutu olarak kalmaktadır." (G. Nelson, "Species and Taxa: Systematics and Evolution", s. 73-74, D. Otte, J.A. Endler (editors), Speciation and its Consequences, Sinauer Associates, Sunderland, Massachusetts, 1989.)

Cornell Üniversitesi Profesörü Richard Harrison, 2001 yılında Nature dergisinde yayınlanan bir makalesinde, konuya ilişkin son durumu şöyle dile getirmiştir:

"Doğal topluluklar çok büyük bir tür çeşitliliğini barındırır... Peki ya çeşitliliğin kökeni? Türleşme işlemi evrimsel biyolojinin merkezi olmasına rağmen, yeni türlerin nasıl ortaya çıktığına ilişkin çok az şey yazıldı." (Richard G. Harrison, "Diverse origins of biodiversity", Nature, vol. 411, 7 Haziran 2001, s. 635-636.)

Aslında bu konuda "çok az şey yazılması" şaşırtıcı değildir. Zira bilimsel bulgular, bir türden başka bir türe dönüşümün mümkün olmadığını, değişimin sadece tür içinde ve belirli sınırlar dahilinde gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Bugüne kadar evrimsel mekanizmalarla elde edilmiş hiçbir gözlenebilir türleşme örneği yoktur. Evrimci biyologlar Darren Irwin, Staffan Bensch ve Trevor Price, 18 Ocak 2001 tarihli Nature dergisindeki makalelerinde, bunu şöyle itiraf ederler:

"Tek bir türün iki ayrı türe evrimsel açılımı (tür oluşumu), doğada direkt olarak hiçbir zaman gözlemlenmemiştir." (D.E. Irwin, S. Bensch, T.D. Price, "Speciation in a ring", Nature, vol. 409, 18 Ocak 2001, s. 333.)

Pittsburgh Üniversitesi Antropoloji Profesörü Jeffrey Schwartz, 2000 yılında yayınlanan Ani Başlangıçlar: Fosiller, Genler ve Türlerin Ortaya Çıkışı isimli kitabında, aynı gerçeği vurgular:

"Bununla birlikte, durum hala şöyledir: Dobzhansky'nin yeni bir meyve sineği türüne dair iddiası (ki bu da bir varyasyon örneğidir) hariç tutulursa, herhangi bir mekanizma ile yeni bir türün oluşumu hiçbir zaman gözlemlenmemiştir." (Jeffrey H. Schwartz, Sudden Origins: Fossils, Genes, and the Emergence of Species, John Wiley & Sons, New York, 2000, s. 300.)

Bu gerçekler karşısında, bazı evrimciler: "Evrim yoluyla türleşmeyi gözlemleyemiyoruz, çünkü evrimsel mekanizmalar ancak çok uzun zaman içinde etkili olur. Bu yüzden türleşme, doğada veya laboratuvarda gözlemlenemez" gibi bir açıklama öne sürerler. Ancak bu da hiçbir bilimsel temeli olmayan bir avuntudan başka bir şey değildir. Çünkü meyve sinekleri ya da bakteriler gibi yaşam süreleri çok kısa olan ve dolayısıyla tek bir bilim adamının bile binlerce neslini gözlemleyebildiği canlılarda da hiçbir türleşme vakası görülmemiştir. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Hayatın Gerçek Kökeni, Vural yayıncılık, İstanbul, 2000, s. 20-32.) Bugüne kadar çeşitli mikroorganizma ve hayvan türleri üzerinde yapılan sayısız deney ve araştırma, evrimcilerin hayallerini yerle bir etmiştir. Bir evrimci olan, Wired dergisi Editörü ve All Species Vakfı Başkanı Kevin Kelly bunu şöyle anlatır:

"Yoğun bir gözleme rağmen, kayıtlı tarihte, doğada hiçbir yeni türün ortaya çıktığına tanık olmadık. Ayrıca, işin en ilginci, hayvan yetiştiriciliğinde hiçbir yeni hayvan türünün ortaya çıktığını da görmedik. Türleşmeyi sağlamak için sinek popülasyonlarına küçük ve büyük baskıların kasten uygulandığı meyve sineği araştırmalarında, yüz milyonlarca nesilde hiçbir yeni meyve sineği türünün oluşmaması da buna dahildir... Doğada, yetiştiricilikte ve yapay hayatta, varyasyonun ortaya çıkışını görürüz. Ancak büyük değişimin yokluğu ile birlikte, varyasyon limitlerinin dar bir alanda ve çoğu kez türün kendi içinde sınırlanmış olarak göründüğünü de açıkça fark ederiz." (Kevin Kelly, Out of Control: The New Biology of Machines, Fourth Estate, London, 1995, s. 475.)

Türleşmeyi kanıtlamak için, yaklaşık yetmiş yıldır meyve sinekleri yetiştirilmiş, bunlar sürekli olarak mutasyona uğratılmış; ancak hiçbir evrimsel değişim yaşanmamış, hiçbir türleşme vakasına rastlanmamış, meyve sineği yine meyve sineği olarak kalmıştır. (Gordon R. Taylor, The Great Evolution Mystery, Harper & Row, New York, 1983, s. 48; Michael Pitman, Adam and Evolution, River Publishing, London, 1984, s. 70; Jeremy Rifkin, Algeny, Viking Press, New York, 1983, s. 134.) Aynı şekilde, Escherichia coli bakterisi üzerinde yıllardır yapılan deney ve araştırmalarda, başka bir bakteri türü veya çok hücreli bir canlı türü ortaya çıkmamış; Escherichia coli yine Escherichia coli olarak kalmıştır.(Pierre-Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, Academic Press, New York, 1977, s. 87; L.P. Lester, R.G. Bohlin, The Natural Limits to Biological Change, second edition, Probe Books, Dallas, 1989, s. 88.)

Kaldı ki evrimcilerin sıkıntısı bunlarla da sınırlı değildir. Zira fosil kayıtları türleşme kavramını kesinlikle reddetmektedir. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Hayatın Gerçek Kökeni, Vural yayıncılık, İstanbul, 2000, s. 49-59.) Fosil kayıtlarında, Darwinizm'e göre yaşamış olması gereken sayısız "ara tür"e ait hiçbir belirti yoktur. Bu fosillerin ileride bulunabileceğini düşünen Darwin'in görüşünün yanlış olduğu kesinlikle anlaşılmıştır. Evrimciler günümüzde "türleşme fosil kayıtlarında görülemeyecek kadar hızlıdır" şeklinde bir bahane ileri sürmekte; daha doğrusu böyle bir avuntunun arkasına saklanmaktadırlar.

İngiliz biyologlar Paul Pearson ve Katherine Harcourt-Brown, türleşmenin fosil kayıtlarında görülmediğini üstü kapalı olarak şöyle ifade ederler:

"Türleşmeyi, biyolojik anlamda, fosil kayıtlarında teşhis etmek oldukça güçtür... Fosil kayıtları türleşme işlemlerine dair anlayışımıza az miktarda katkıda bulunmaktadır." (Paul N. Pearson, Katherine G. Harcourt-Brown, "Speciation and the Fossil Record", Encyclopedia of Life Sciences, 2001, ğ.els.net.)

Kısacası, türlerin kökeni, tür oluşumu ve hayatın çeşitliliği gibi konular, evrim teorisinin iddia ettiği gibi doğal süreçler ve rastlantısal etkilerle açıklanamaz. Dahası, bilimsel bulgular Darwinizm'in bilim dışı ve gerçek dışı bir teori olduğunu kanıtlamaktadır. Günümüzde pek çok bilim adamı bunun bilincindedir. Ancak bilim dünyasından dışlanmak korkusuyla, az sayıda biyolog görüşlerini açıkça dile getirmektedir. Bunlardan biri Massachusetts Üniversitesi'nden tanınmış bir profesör olan Lynn Margulis'tir. Margulis Darwinizm'in konuya ilişkin iddialarının "tamamen yanlış" olduğunu belirtmektedir. Margulis'in bu konudaki görüşlerine Kevin Kelly'nin Out of Control: The New Biology of Machines (Kontrol Dışı: Makinaların Yeni Biyolojisi) isimli kitabında şöyle yer verilmiştir:

Açık sözlü Biyolog Lynn Margulis, son hedefi olan Darwinist evrim dogması hakkında şunları söyledi: "Tamamen yanlış. Pasteur'den önce bulaşıcı hastalık tedavisinin yanlış olduğu gibi yanlış. Frenolojinin (Bir kişinin karakter ve zekasının kafatası yapısından anlaşılacağına dair geçersizliği kanıtlanmış bir teori) yanlış olduğu gibi yanlış. Her temel ilkesi yanlış." Margulis yeni türlerin, aşamalı, bağımsız ve tesadüfi varyasyonların kesintisiz sıralanmasının sonucunda oluştuğuna inanan asırlık Darwinizm teorisinin çağdaş kurgusunun hatalarını ortaya koymaktadır. Margulis, Darwinist teori cephesine meydan okurken yalnız değil, ancak bu kadar açık konuşan az sayıda kişi var." (Kevin Kelly, Out of Control: The New Biology of Machines, Fourth Estate, London, 1995, s. 470-471.)

Minnesota Üniversitesi Ekoloji, Evrim ve Davranış Bölümü Profesörü David Tilman'ın, 11 Mayıs 2000 tarihli Nature dergisinde yayınlanan şu sözü konuyu çok iyi özetlemektedir: "Dünyadaki muazzam tür çeşitliliğinin varlığı bir sır olarak kalmaktadır." (David Tilman, "Causes, consequences and ethics of biodiversity", Nature, vol. 405, 11 Mayıs 2000, s. 208. )

Sonuç olarak, türlerin kökeni ve çeşitliliği evrimciler için hala cevapsızdır. Evrimciler eğer bunun cevabını bulmak istiyorlarsa, Darwinist aldatmaca ve safsatalara inanmaktan vazgeçmek ve şu gerçeği kabul etmek zorundadırlar: Her canlı tipini zengin bir varyasyon potansiyeli ile yaratan, sonsuz güç, bilgi ve akıl sahibi olan Allah'tır.