Sayfalar

17 Mart 2010 Çarşamba

Fosil Kayıtlarına Göre Türlerin Kökeni


Charles Darwin 1859 yılında Türlerin Kökeni kitabını yayınladığında, türlerin kökenine dair kendi inançlarını açıklamış ve hayali evrim sürecinin çeşitli mekanizmalar yoluyla gerçekleştiğini iddia etmişti. İddiasına göre bu mekanizmalar ile evrim, türlerde küçük değişikliklere yol açmış, bunlar artarak büyümüş ve yeryüzündeki canlı türleri ortak bir atadan, küçük değişiklikler sonucunda türemişlerdi. Teoriye göre, canlı türleri birbirlerinden kesin farklılıklarla ayrılmamakta, peşpeşe gelen küçük değişikliklerle birbirlerinden farklılaşmaya başlamaktaydılar.

Buna göre bütün canlılar birbirlerinden türemişlerdi. Bir canlı türü, milyonlarca senelik uzun zaman dilimi boyunca tesadüfi ve kademeli değişiklikler yaşamış ve en sonunda tamamen başka bir türe dönüşmüştü. Bu durumda, iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde çeşitli ara türlerin yeryüzünde var olup yaşamış olmaları şarttı. Bu ara türler, bir çeşit geçiş döneminde olduklarından gelişimini tamamlamamış, sakat, eksik, kusurlu canlılar olmalıydılar. Bu sözde değişim süreci milyonlarca sene sürdüğünden, söz konusu ara formların yeryüzünde var oldukları sürenin de oldukça uzun olması ve bunların formların kalıntılarının çok sayıda bulunması gerekiyordu.

Darwin buna inanıyordu. Zaman içinde çeşitli fosil araştırmalarıyla, söz konusu ara türlerin bulunacağını ve bu iddiasının kanıtlanacağını umuyordu. Teorisini de hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bu inanca dayanarak şekillendirmişti.

Darwin'in teorisi, sayısız ara formun yaşamış olmasını gerektiriyordu. Darwin bunu şu sözlerle ifade etmişti:

Yaşayan veya soyu tükenmiş tüm türler arasındaki ara geçiş bağlantılarının sayısı inanılmaz derecede büyük olmalıdır. (Charles Darwin, The Origin of Species, s. 234)

Darwin kitabının başka bölümlerinde de aynı gerçeği dile getirmişti:

Eğer teorim doğruysa, türleri birbirine bağlayan sayısız ara geçiş çeşitleri mutlaka yaşamış olmalıdır... Bunların yaşamış olduklarının kanıtları da sadece fosil kalıntıları arasında bulunabilir. (Charles Darwin, The Origin of Species, s. 179)

Ancak bu satırları yazan Darwin, bu ara formların fosillerinin bir türlü bulunamadığının da farkındaydı. Bunun teorisi için büyük bir açmaz oluşturduğunu görüyordu. Bu yüzden, Türlerin Kökeni kitabının "Teorinin Zorlukları" (Difficulties on Theory) adlı bölümünde şöyle yazmıştı:

Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara geçiş formuna rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz... Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla dolu değil? Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir süreç ortaya çıkarmamaktadır ve belki de bu benim teorime karşı ileri sürülecek en büyük itiraz olacaktır. (Charles Darwin, The Origin of Species, s. 172, 280.)

Darwin'e göre, küçük değişikliklerle tesadüfen gelişen türler, önce aileleri, sonra düzenleri, sonra sınıfları ve sonra da canlıları, temel anatomik yapılarıyla birbirinden ayıran ve alemden sonra en büyük sınıf olan filumları oluşturmalıydı.

Ancak fosil bulguları Darwin'in teorisine uymadı.

Galler bölgesinde Cambria kayalıklarında bulunan Kambriyen dönemine ait fosiller, Darwin'in, teorisini şekillendirdiği sıralamaya büyük bir darbeydi. Dünya tarihinin en eski devri olan Kambriyen dönemi (542-488 milyon yıl önce), tek hücreli canlıların hüküm sürdüğü bir ortamda, tam gelişmiş halleri ile pek çok hayvan filumu ve sınıfının ani ortaya çıkışını temsil ediyordu. Başka bir deyişle, Darwin'in belirlediği sistematik sıra, tam tersine işlemişti. Filumlar, türlerden çok daha önce belirmişlerdi.

Bu durum, bir evrimci için kuşkusuz oldukça şüpheliydi. Fosil bulguları ile ortaya çıkan sonuçların Darwin de farkındaydı. Bunu, teorisi için olabilecek en büyük zorluklardan bir tanesi olarak tanımlamıştı:

Sonuçta, eğer benim teorim doğruysa, en eski Siluriyen* (Kambriyen) tabakasının oluşumundan önce, çok uzun zaman dilimleri geçmiş olmalı, Siluryen devrinden bu güne kadar geçmiş olan zaman kadar uzun zaman dilimleri. Ve henüz bilinmeyen bu zaman dilimleri içinde Dünya canlı yaratıklarla dolup taşmış olmalı. Bu büyük zaman dilimlerine ait fosil kayıtlarını neden bulamadığımız sorusu karşısında ise verebilecek tatmin edici bir cevabım yok... (Jonathan Wells, Icons of Evolution (Science or Myth, Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong?), Regnery Publishing, 2000, s. 35 - Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 313-314)
*Darwin döneminde, Siluriyen tabakasının, şimdi Kambriyen olarak bildiğimiz tabakayı kapsadığı düşünülüyordu.

Darwin, bilinen en eski fosil kayalıklarında hayvanlar aleminin en temel sınıflarının bazılarının aniden göründüğünü öğrendiğinde ise, bunu oldukça "ciddi" bir problem olarak nitelendirmiş ve "bu durum şu anda açıklanamaz şekilde kalmak zorundadır. Ve burada iddia edilen görüşlere karşı geçerli bir delil olarak öne sürülebilir", demişti. (Jonathan Wells, Icons of Evolution (Science or Myth, Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong?), Regnery Publishing, 2000, s. 37 - Charles Darwin, The Origin of Species, s. 351 - http://www.learnthebible.org/creation_science_cambrian_explosion_disproves_evolution.htm )

Ancak Darwin'e göre bu, yine de görünürde bir problemdi. Çünkü o, bu açık gerçeğe "ileride" bir açıklama getirilebileceğini düşünüyordu. İşte bu nedenle, "Dünya tarihinin fosil bulgularında yeterince iyi saklanmadığını" iddia etti. Ona göre organik kompleks varlıklar, Kambriyen tabakalarının oluşumundan çok önce yeryüzünde belirmişti ve bunların fosil kalıntıları da, Dünya tarihinin çok eski ve hiç bilinmeyen bir çağında herhangi bir yerde çökelmiş olmalıydı. (Charles Darwin, Evrim Kuramı - Seçme Yazılar, Eleştiriler, Hürriyet Vakfı yayınları, s. 124) Kambriyen'den önceki fosil yataklarının sıcaklık ve basınç nedeniyle değişikliğe uğradığını, bu nedenle tüm fosil izlerinin silinmiş olabileceğini varsayıyordu. Bundan dolayı da bütün büyük hayvan gruplarının, "yanlışlıkla" Kambriyen'e ait olarak tanıtıldığını iddia ediyordu. Darwin'e göre, yapılacak olan detaylı fosil araştırmaları ve kazılar, bu kayıp örnekleri ve verileri bir gün mutlaka ortaya çıkaracaktı. (Jonathan Wells, Icons of Evolution (Science or Myth, Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong?), Regnery Publishing, 2000, s. 37)

Ancak Darwin yanılmıştı.

Kambriyen öncesi ile ilgili şu anki bilgilerimiz, Darwin'in dönemindekinden kuşkusuz çok daha iyidir. O dönemden bu yana, Kambriyen öncesi döneme ait fosiller üzerine çok fazla araştırma yapıldı. Ortaya çıkan sonuç ise, Darwin'in sorunlarını çözmektense, evrimciler açısından sorunları daha da zorlaştırdı. Kanada, Grönland ve Çin'de Kambriyen dönemine ait yeni fosil yataklarına rastlandı. (Jonathan Wells, Icons of Evolution (Science or Myth, Why Much of What We Teach About Evolution is Wrong?), Regnery Publishing, 2000, s. 37 ) Kambriyen öncesi dönem ile ilgili olarak ise, elde sadece tek hücreli bazı organizmalar bulunuyordu. Kambriyen fosillerinin benzerlerinden veya bu canlıların atası sayılabilecek herhangi bir canlıdan eser yoktu.

Kambriyen döneminin böylesine geniş ve kompleks canlı örneklerini sunması, kuşkusuz Darwin'in türlerin kökeni iddialarını temelinden çökertmeye yeterlidir. Darwin, kendi teorisi için büyük bir trajedi olarak nitelendirilebilecek yeni fosil bulgularından haberdar olamadı. Bu bulgular, asıl Darwin'in takipçileri için büyük bir darbe niteliği taşıyordu. Türlerin kökeni için ortaya atılan iddialar, Kambriyen yataklarının getirdiği sonuçlarla altüst olmuştu.